Bir bayram tatili geçirdik. Koşuşturmaca ve telaş içinde onca gün gitti. Dönüp baktığımızda ne yaptık diye? Aslında pek de bir şey yapmamışız gibi geliyor.
Yemekler, ziyaretler, bayram telaşı derken bazen de arada yaşanan dramlar…
Dünyada geçireceğimiz bu kısa sürenin farkına varmadan geçtiği bir süreçti. Bir çocuğumuz yorgun çıktı bu bayramdan eminim. Yorgun savaşçılar gibiyiz.
Aslında hayat bu kadar hızlı ilerlerken bizler hayatla mücadele edip yaşadığımızı mı zannediyoruz?
Dünya sürekli dönüyor ve nüfus bir sirkülasyon içinde, gelen geçen milyarlarca beden. Biz bunlardan sadece birisiyiz. Eğer insanlık dünyayı patlatmazsa böyle de devam edecek. Ve bir gün ömrümüz bittiğinde son ana geldiğimizde hayatımız film şeridi gibi gözümüzün önünden geçiyorsa eğer ne düşüneceğiz?
Sürekli bitmek bilmeyen temizlik cephesini mi, bugün ne pişirsem cephesini mi yoksa hangi çocuğum için nasıl endişelensem kaygı cephelerini mi? Pardon unuttum herkesi memnun etmeliyim cephesini…
Bu durumda savaşıyor muyuz yoksa yaşıyor muyuz? Kaç cephemiz var şu kalbimizde? Biz savaşmadan olmayacak mı?
Bazen endişelerimi-savaşlarımı masaya yatırıyorum. Ben olmadan da olur mu? Herkes yolunu bulur mu? Ben bu kadar çok olduğum için mi diğerleri az? Bu kadar sorumluluk ve disiplin sahibi olduğum için mi hayatıma giren karakterler, rahat, sorumsuz, erteleyici ve vurdumduymaz veya Süreyya nasılsa halleder mantığı ile mi kendilerini geri çekme gereği duyuyorlar? O soruların cevabı karşılığında “evetlerim” çoksa bende geri çekiliyorum ve izliyorum. Bakıyorum ki her şey yolunda sorumluluklarım azalmış, kendime zaman kalmış. Demek ki bensiz de oluyorsa, bana bu kadar gerek de yok :) Bende kendi yoluma, kendi hedeflerime odaklanıp yeniliklerimin peşinde koşmaya devam ediyorum. Ve bu arada açılan her yeni cephe bizleri biraz daha geri çekiyor bu hayatta… Cephelerimi azalttığımda kendime çok daha fazla zaman kaldı :)
Peki “Gerçekten yaşadın mı?” soruna ne cevap vereceğiz? Durup düşündük mü bunu? Sürekli bir şikayet halindeyiz varlıklarına teşekkür edeceğimiz kişilerle çatışıyoruz. Neden? İstediğimiz gibi kalıplara girmedikleri için mi? Onlarında bir birey olduğunu unutup neden kalıplaştırmaya çalışıyoruz ki. ( kalıplaştıran değil sadece kaygılı bir anneydim) Bu konuda kızım beni akıllandırdı.” Lütfen benim için endişelenme. Senin yolunu bulduğun gibi ben de bulacağım merak etme sadece yanımda destek olduğunu bileyim yeter” dedi. Ve oradaki kaygı cephem kapandı. Bende farkına vardım o cephe benim cephem değildi ki kızımın kendi yaşam cephesiydi.
Tüm olay karşılıklı saygı ve niyetten geçiyor. Dedim ya biz çok olduğumuz için herkes bu kadar az.
Kendimiz alıyoruz fazlaca sorumluluğu ve sonra şikayet ediyoruz. Oysaki hayat aynı evin içinde sorumlukları da, sorunları da neşeyi de paylaştıkça güzel. İnsanın evi kalesidir. Kalesini ne kadar güçlü tutarsa dış yaşamdaki sorunlar daha hızlı çözülür.
Bu paylaşım ve destekleyici davranışlar oldukça hepimizin kendine ayıracak zamanı, kendiyle geçirdiği kaliteli anları, doğaya çıkıp baktığında güneşin canlılığını, ormanın kokusunu, bir kuşun cıvıltısını fark eder. Hayatın tadı anlarda güzel, sevdiklerinin gözlerindeki ışıltıda güzel…
Yoksa nereye giderseniz gidin, değil şehir ülke değiştirseniz nefes alamazsınız…
Bu arada yaşadığınızı fark etmek istiyorsanız paylaşılmış sorumluluklar, biraz sakin ve kendimizle birlikte doğada geçireceğimiz zaman, her şeye rağmen gülümseyebilmek ve teknolojiden biraz uzak durmak gerekli…
Unutmayalım, bu hayatta “ölünceye dek ölümsüzüz…”
Güzelliklerin tadını almak için fırsatlar yaratmak bizlerin elinde…
Saygılarımla;
Süreyya KOCADAĞ
Sosyolog
Uzm. Aile Danışmanı-Dikkat Eğitmeni
Eğitim Danışmanı
Elinize Yüreğinize Sağlık Hocam çok güzel anlatmışsınız insan yazınızın içinde. Kendini buluyor.
Ali Fuat Öztekin
25-06-2024 13:21