Bir yanda karınlarını doyurmak için çöpleri karıştıran çocuklar, diğer yanda lüks restoranlarda bir öğünde harcadıkları parayla bir ailenin bir aylık yiyeceğini karşılayabilecek insanlar... Bu iki dünyanın çelişkisi, insanlığın vicdanını sorgulatan acımasız bir gerçeği gözler önüne seriyor.
Her gün binlerce çocuk, açlık ve yetersiz beslenme yüzünden hayatını kaybederken, bizler nasıl olup da aynı gezegende yaşıyor ve bu durumu göz ardı edebiliyoruz? Bu sorunun cevabı belki de vicdanımızın rahatlığında, belki de yaşadığımız hayatın sunduğu konforun bizi duyarsızlaştırmasında gizli.
Bir akşam yemeğinde masaya getirilen çeşitli yemeklerin arasında seçim yaparken, acaba kaçımız dünyada aynı anda kaç çocuğun açlıktan kıvrandığını düşünüyor? Bu sorunun cevabı, kendimize ve topluma dair çok şey anlatıyor. Vicdanın sustuğu, empati duygusunun yitirildiği bir toplumda, insanlık değerlerimizi nasıl koruyabiliriz?
Lüks ve ihtişam içinde yaşayan insanlar, belki de kendi refahlarını koruma telaşı içinde, başkalarının acılarını göremez hale gelmişlerdir. Sosyal medya platformlarında paylaşılan gösterişli yaşamlar, toplumda bir yandan hayranlık uyandırırken diğer yandan büyük bir adaletsizliğin göstergesi oluyor. Bu paylaşımlar, aslında büyük bir eşitsizliğin ve duyarsızlığın yansıması.
Peki, ne yapabiliriz? Öncelikle, bu acı gerçeği kabul etmek ve farkındalığımızı artırmakla başlamalıyız. Dünyanın her köşesinde açlık çeken insanlar varken, israfı ve lüks tüketimi sorgulamalı, yardım kuruluşlarına destek vermeli ve toplumsal bilinç yaratmak için çaba göstermeliyiz.
Belki de en önemlisi, empati duygumuzu canlı tutmak ve başkalarının acılarına duyarsız kalmamak için sürekli çaba sarf etmektir. Çünkü gerçek insanlık, başkalarının acılarını hissedebilmek ve onlar için bir şeyler yapabilmekten geçer.
Bir sonraki öğünümüzde, tabağımızdaki yiyeceklerin değerini bilmek ve dünyada açlık çeken çocukları hatırlamak, belki de insanlığımızı yeniden keşfetmemizin ilk adımı olacağına inanıyorum.
Yorum Yazın
Facebook Yorum