Bir hikaye ile başlamak istiyorum.
Afrika’da çalışan bir antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir. Oyun basittir. Çocukları belirli bir yerde yan yana sıraya dizer ve açıklar:
“herkes karşıdaki ağaca kadar tüm gücüyle koşacak ve ağaca ilk ulaşan birinciliği kapacak. Ödülü ise yine o ağacın meyvelerini yemek olacak.”
Çocuklar oyuna hazır olunca, antropolog oyunu başlatır. İşte o anda bütün çocuklar el ele tutuşur ve beraberce koşarlar. Hedef gösterilen ağacın altına beraber varırlar ve hep birlikte meyveleri yemeye başlarlar.
Antropolog şaşırır ve çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar. Aldığı cevap hayli manidardır; “Biz ubuntu yaptık… Yarışsaydık, aramızdan sadece bir kişi yarışı kazanacak ve birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir? Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik. Ubuntu bizim dilimizde “Ben, biz olduğumuz zaman Ben’im demek.”
Afrika’nın ufak bir kabilesinde yaşayan çocuklardan birlikte güzelliğin önemli olduğu bir insanlık dersi aldık diyebilirim.
İnsan ne zaman ben demeye başladı? Ne zaman biz dememeyi öğreneceğiz?
ilkokul 1. sınıf çocuklarda bile bencillik duygusu, bencillikle gelen aşırı hırs hali ve sonrasında akran zorbalığına dönüşen bir durum mevcut. Diğer yaşları siz düşünün. Farkına varmadan ikiye ayrılıyorlar. Zorbalar ve zorba mağdurları. Ve ardından bu zorba mağdurları kendi potansiyellerinin farkına varamamış keşkelerle büyümüş yetişkinler olarak kalacaklar.
“Zorbalık nedir?” diye sorarsanız en yalın şekli ile; Sınıf içerisinde bile doğruyu bildiği halde ya yanlış cevap veririm de arkadaşlarım gülerse kaygısı ile çocuklarımız kendi yapabilirliğine inanamaz hale geliyor.
Doğarken böyle düşüncelere sahip değilken ne oluyor da sonradan hepimiz aşırı bencilleşerek, biz olma bilincinden kopup daha çocuk yaşlarda bencillik davranışlarının ilk örneklerini göstermeye başlıyoruz.
Biz olmadan ben olunamayacağını öğrendiğimiz gün, kıskançlıklarımızı, egolarımızı, kibrimizi bir kenara bırakıp paylaşmayı ilke haline getirdiğimizde “sağlık toplum” söylemleri gerçeğe dönüşecektir.
Hepimizin ortak şikayeti olan dejenere olmuş toplumun içerisinde kim var? Tabi ki biz. Bu kadar yozlaşmanın kısa süre içerinde olmadığını biliyoruz. Aynı şekilde sağlıklı toplum standardına da ulaşmak kolay olmayacak. Yıllar alacak. İşte bu yüzden hiç zaman kaybetmeden önce kendimizi, sonrada bizden sonra gelecek nesillerin güzelliği için “biz bilinci” ile harekete geçmek lazım.
Nazım Hikmet’in de dediği gibi;
“Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler”
Bahsi geçen; bu güzel ve güneşli günleri görebilmemiz için önce kendi bencilliğimizden aranıp, çocuklarımızı da aynı öğreti ile büyütmemiz gerekli…
Yorum Yazın
Facebook Yorum