Ölüm zamanımızı bilmemek, insanoğlunun en büyük bilinmezliklerinden biridir. Bu bilinmezlik, hem bir korku kaynağı hem de bir lütuf olarak görülebilir. Eğer ölüm zamanımızı bilseydik, hayatımızı nasıl yaşardık? Daha iyi bir insan olma yolunda mı ilerlerdik, yoksa bu bilgi bizi tembelliğe, hatta umutsuzluğa mı sürüklerdi?
İnsanın ölüm zamanını bilmemesi, ona her an ölümün gelebileceği gerçeğini hatırlatır. Bu belirsizlik, insanı her günü, her anı en iyi şekilde değerlendirmeye teşvik eder. Bir bakıma bu, Allah’ın insanı sınadığı bir durumdur. Eğer ölüm zamanını bilseydik, belki de son anlara kadar bekler, ancak o zaman iyilik yapmaya ve ibadete yönelirdik. Fakat ölümün ne zaman geleceğini bilmemek, bizi sürekli bir hazırlık içinde tutar, bu da imanımızı canlı tutar.
Ayrıca, ölüm zamanının belirsizliği, tevekkül duygusunu pekiştirir. Hayatımızın kontrolünün aslında bizim elimizde olmadığını, bu kontrolün sadece Allah'a ait olduğunu hatırlatır. Bu da bizi, O'nun planına teslim olmaya, O'na güvenmeye ve hayatın her anını değerli kılmaya iter.
Ölüm zamanımızı bilmemek, insanı hem bu dünyaya hem de ahirete hazırlıklı olmaya çağırır. Hayatımızı bu bilinmezlik üzerine inşa ettiğimizde, her anın kıymetini bilir, sevdiklerimize daha fazla değer verir, günahlardan uzak durmaya çalışır ve Allah'ın rızasını kazanmaya daha fazla odaklanırız. Çünkü ne zaman öleceğimizi bilmesek de, o anın her an gelebileceğini bilmek, bizi her an iyi bir insan olma yolunda uyanık tutar.
Sonuç olarak, ölüm zamanımızı bilmemek, bizi hayata ve ahirete daha fazla bağlar. Bu bilinmezlik, Allah’ın bize verdiği en büyük nimetlerden biridir; çünkü bu sayede her anımızı dolu dolu yaşar ve her an O'nun huzuruna çıkacakmışız gibi hazır olmaya çalışırız.
Yorum Yazın
Facebook Yorum