Mutluluğun peşinde koşarken çoğumuz, dış dünyada aradığımız şeyin aslında içimizde olduğunu fark etmeyiz. Hayatın getirdiği zorluklar, beklenmedik olaylar ve iniş çıkışlar, mutluluğu hep ulaşılması zor bir hedef gibi gösterir. Oysa mutluluk, ne kadar sahip olduğumuzla değil, sahip olduklarımıza ne kadar şükrettiğimizle ilgilidir. Ve teslimiyet ile bu şükrü taçlandırdığımızda gerçek huzura ulaşırız.
Şükretmek, sadece elimizde olan maddi nimetlere değil, hayatın her anına, her nefese, her tecrübeye birer hediye gözüyle bakmaktır. İnsan ne zaman şükrederse, eksikliklerin değil, zenginliklerin farkına varır. Çünkü şükür, insanın yüreğini genişleten, zihnini berraklaştıran bir ibadettir. Küçük bir anlık neşe ile değil, sürekli bir iç huzuru ile besler.
Teslimiyet ise, insanın Allah’ın kudretine ve takdirine tam bir güvenle teslim olmasıdır. Olan biten her şeyin bir hikmet dahilinde olduğuna inanmak, hayatı zorluklardan arındırmaz, ama bu zorluklar karşısında insanın yükünü hafifletir. Teslimiyet, insanın kendini sınırlı bilgi ve kudretiyle sınırsız bir iradeye emanet etmesidir. Bu teslimiyetin en güzel tarafı, kaygı ve korkulardan arınmayı, hayatın akışını kabullenmeyi getirmesidir.
Sonuçta, mutluluğun formülü şükürde ve teslimiyettedir. Sahip olduklarımızı takdir etmek, olmayanlara değil, elimizdeki nimetlere odaklanmak, hayatı daha anlamlı kılar. Teslimiyet ise, yaşamın belirsizlikleri karşısında sağlam bir duruş sağlar. Allah’a güvenen, O’nun takdirine teslim olan, her durumda şükreden bir insan, dışarıdan ne yaşarsa yaşasın, iç dünyasında sarsılmaz bir mutluluk inşa eder.
Yorum Yazın
Facebook Yorum