Mimarlık eğitiminin 1. yılında öğrencilerin en zorlandığı konulardan biri ölçek kavramı olarak karşımıza çıkıyor. Sayısal yönde seçim yapan lise öğrencileri için coğrafya dersinin seçmeli hale getirilmesinin etkisi olduğunu düşünürken, kızımın ilkokul 3. sınıfta ‘hayat bilgisi’ dersinde kroki ve plan tanımını öğrendiğini, hatta bu konuda ev ödevi yaptığını hatırladım. Demek ki sorun, eğitim sistemi dışında da aranmalıydı. Zira ölçü ve ölçek bir ‘hayat bilgisi’ idi ve hayatımıza sandığımızdan erken dahil oluyordu.
Verilen arazinin ölçeği ile tasarlanan yapının ölçeği birbirini tutmadığında ortaya ya beklenenin ötesinde büyük, gereksiz boyutlar çıkıyordu ya da ihtiyacı karşılamayacak kadar küçük ve çözümsüz hacimler. Her iki durumda da sonuç emek ve zaman kaybı demekti.
Bedenlerine dar gelen ruhlarla ya da ruhuna dar gelen bedenlerle yaşayan insanlara sıkça rastladığımız hayatta, böylesine dipsiz bir metafordan daha pratik ölçü örnekleri de var şüphesiz. Vücudun çeşitli kısımlarından alınan ölçüler olmadan biçilen bir kıyafetin, ayak ölçüsü bilinmeden alınan bir ayakkabının yanı sıra, doğru oranda karıştırılmamış malzemeyle yapılan yemeğin de ziyana karşılık geldiğini deneyimlemişizdir. Seri üretimde de standartlaşmış birtakım ölçüler kullanılır; ki bunlar sınanarak elde edilen bilginin derlenmesiyle oluşmuştur.
Somut anlamda nispeten kısa sürede telafi edilebilen ölçü problemi, söz konusu duygular ve davranışlar olduğunda çok daha uzun süreli çaba gerektirir. Çünkü bu durumda sorun çok erken yaşlarda başlayan yerleşik, hatalı düşünce kalıpları ve davranış bozuklularına işaret eder. Bebeklikten kurtulup palazlanmaya başlamış okul öncesi çocuklarda sıkça gördüğümüz, boyundan büyük konuşmak olarak ifade ettiğimiz, aslında bilgi ve deneyim sonucu dilimize giren birtakım ifadeleri kullanmaları durumunu, hayatın taklitle öğrenme döneminde oldukları için çok doğal karşılar hatta sevimli buluruz. Yaşları büyüdükçe içini henüz doldurulmadan kullanılan bu ifadeler antipatik gelmeye başlar çünkü artık ‘ölçü’ nün oluşmaya başlamasını bekleriz.
Birçok inanç sisteminde ölçülü davranma, erdemli insanı tanımlayan vasıflardan biri olarak gösterilir. Yüreğe ağırlık veren nefret ne kadar harabedici ise, karşısındakine ağır gelecek boyutta bir sevgi, o kadar taşınmaz bir yüke dönüşebilir. Sağlıklı korku insanı hayatta tutarken, kontrol dışı kaygı hayatı yaşanmaz hale getirebilir. Duygular, bedenin verdiği kimyasal tepkilerin ölçüsünün bozulması sonucu bağımlılıklara dönüşebilir. Gençlerimizin, hareketliliği ve kontrol kolaylığı nedeniyle sanal ortamdaki heyecana bağımlı hale gelmesinin kaynağı da budur.
Mekana ve ortama uygun davranış biçimlerini kabul etmenin, insanın kişiliğinden ödün vermesi gibi algılanabildiği günümüzde ‘saygı’ nın korunabilmesi için ‘ölçü’ nün yeterli olduğunu ne kadar erken öğrenirsek, hayatımıza almak istediğimiz insanlar, fikirler ve maddi varlık doğru ölçekte bir araya gelir, tasarım dengeli ve başarılı olur. Zamanın ölçülerine uyum sağlayabilen, heyecan verici bir yaşam mümkün olur.
Yorum Yazın
Facebook Yorum