İnsanın, hatta insanlığın büyük handikaplarından biri HIRS’tır.
Olumlu yönden bakıldığında, hırs en güzel duygulardan biridir. Bir şeyi başarmak için hırsa ihtiyaç vardır ve bu olmadan başarı oranı da düşük olur. Sonuca ulaşmak için yapacağınız hırs sizi kamçılar, motive eder, alternatiflerinizi artırır; ancak hırsı doğru kullanmak ve iyi yönlendirmek lazımdır.
Kazanmak isteyen futbolcular, sınava girecek gençler, işini büyütmek isteyen girişimciler, seçimi kazanmak isteyen politikacılar, meşhur olmak isteyen sanatçılar, madalya almak isteyen sporcuların istedikleri sonuca ulaşmak için var güçleriyle mücadele etmeleri, hırsın bir sonucudur.
Bir ulusun kurtuluş mücadelesi, günümüzde “Allah razı olsun” dediğimiz buluşlar, bugün bile hayranlıkla seyrettiğimiz muhteşem eserler, bilimsel araştırmalar, tıp alanındaki mucizevi başarılar, hırsını kontrol ederek başarıya ulaşanların eserleridir. Hırsı da ikiye ayırmak lazım. Bazı hırslar, kıskançlığın bileşkesidir. Bunu iyi yönde kullanmazsak hırs bize bir silah olarak geri döner ve başımızı belaya sokar.
Edison’un o muhteşem hırsı olmasaydı, sadece bir ampulü insanlığın hizmetine sunmak için binlerce deney yapamazdı. Van Gogh, kulağını kesmezdi; Mimar Sinan, hala hayranlıkla izlediğimiz eserleri ortaya koyamazdı.
Hırs, ne zamana kadar güzeldir? Başkasına veya başkalarına zarar verme noktasına gelene kadar.
Eğer ortaya koyacağınız hırs, gerek bireysel gerekse toplumsal olarak kötü sonuçlar doğuracaksa, o durumda hırs bir silahtır. Makyavelist bir anlayışla “amaca ulaşmak için her yolu kullanmak mubahtır” mantığıyla hareket edilirse, ortaya çıkacak sonuç, takdir edilecek bir başarı değil, lanet edilecek bir mücadele olur.
Tarih, hırsına gem vuramayan nice insanı saygıyla değil, nefretle anlatır. Her ne kadar adlarının önünde “Büyük” sıfatı olsa da, İskender’in, Sezar’ın, Cengiz Han’ın, yayılmacı ve istilacı Ortaçağ devletlerindeki şövalyelerin ve lordların, tahtını korumak için evladını bile öldürmekten geri kalmayan padişahların hırslarına mağlup olmaları sonucu ortaya çıkan sonuç, elde edilmiş kutsal bir başarı değildir.
Verilecek onlarca örnek var; fakat güncelliği nedeniyle iki örnek vermekle yetineyim. Zaten hepsi aynı sonuca çıkar. Koltuk hırsı kötü bir hırstır; bir kere oturdun mu kalkmak istemezsin, kimseye de bırakmak istemezsin. Sonuçta, kaybedince kötü hırsa mağlup olursun. Başarılı olan bir dostunun başarısına göz dikmek, “Neden ben de başarılı olamıyorum?” demek de hırsın bir koludur. Ya olamazsan? İşte o zaman hırs sana kötülük olarak geri döner; bu da hayal kırıklığının bir parçasıdır.
İYİ HIRS, KÖTÜ HIRS...
İnsanın, hatta insanlığın büyük handikaplarından biri HIRS’tır.
Olumlu yönden bakıldığında, hırs en güzel duygulardan biridir. Bir şeyi başarmak için hırsa ihtiyaç vardır ve bu olmadan başarı oranı da düşük olur. Sonuca ulaşmak için yapacağınız hırs sizi kamçılar, motive eder, alternatiflerinizi artırır; ancak hırsı doğru kullanmak ve iyi yönlendirmek lazımdır.
Kazanmak isteyen futbolcular, sınava girecek gençler, işini büyütmek isteyen girişimciler, seçimi kazanmak isteyen politikacılar, meşhur olmak isteyen sanatçılar, madalya almak isteyen sporcuların istedikleri sonuca ulaşmak için var güçleriyle mücadele etmeleri, hırsın bir sonucudur.
Bir ulusun kurtuluş mücadelesi, günümüzde “Allah razı olsun” dediğimiz buluşlar, bugün bile hayranlıkla seyrettiğimiz muhteşem eserler, bilimsel araştırmalar, tıp alanındaki mucizevi başarılar, hırsını kontrol ederek başarıya ulaşanların eserleridir. Hırsı da ikiye ayırmak lazım. Bazı hırslar, kıskançlığın bileşkesidir. Bunu iyi yönde kullanmazsak hırs bize bir silah olarak geri döner ve başımızı belaya sokar.
Edison’un o muhteşem hırsı olmasaydı, sadece bir ampulü insanlığın hizmetine sunmak için binlerce deney yapamazdı. Van Gogh, kulağını kesmezdi; Mimar Sinan, hala hayranlıkla izlediğimiz eserleri ortaya koyamazdı.
Hırs, ne zamana kadar güzeldir? Başkasına veya başkalarına zarar verme noktasına gelene kadar.
Eğer ortaya koyacağınız hırs, gerek bireysel gerekse toplumsal olarak kötü sonuçlar doğuracaksa, o durumda hırs bir silahtır. Makyavelist bir anlayışla “amaca ulaşmak için her yolu kullanmak mubahtır” mantığıyla hareket edilirse, ortaya çıkacak sonuç, takdir edilecek bir başarı değil, lanet edilecek bir mücadele olur.
Tarih, hırsına gem vuramayan nice insanı saygıyla değil, nefretle anlatır. Her ne kadar adlarının önünde “Büyük” sıfatı olsa da, İskender’in, Sezar’ın, Cengiz Han’ın, yayılmacı ve istilacı Ortaçağ devletlerindeki şövalyelerin ve lordların, tahtını korumak için evladını bile öldürmekten geri kalmayan padişahların hırslarına mağlup olmaları sonucu ortaya çıkan sonuç, elde edilmiş kutsal bir başarı değildir.
Verilecek onlarca örnek var; fakat güncelliği nedeniyle iki örnek vermekle yetineyim. Zaten hepsi aynı sonuca çıkar. Koltuk hırsı kötü bir hırstır; bir kere oturdun mu kalkmak istemezsin, kimseye de bırakmak istemezsin. Sonuçta, kaybedince kötü hırsa mağlup olursun. Başarılı olan bir dostunun başarısına göz dikmek, “Neden ben de başarılı olamıyorum?” demek de hırsın bir koludur. Ya olamazsan? İşte o zaman hırs sana kötülük olarak geri döner; bu da hayal kırıklığının bir parçasıdır.
Yorum Yazın
Facebook Yorum