21.yy.’dayız. Teknolojinin içinde, her şeye kolaylıkla sahip olabileceğimiz bir dönemdeyiz. Sonuçta seri üretimin içerisindeyiz.
Eğer taş devrinde yaşıyor olsaydık en büyük sorunumuz barınma ve yiyecek bulmak olacaktı.
Ancak gelin görün ki, taş devri ile aynı sorunları yaşıyoruz.
21.yy’da da aynı sorunlar içerisindeyiz.
Bu açıdan baktığımızda pek bir şey değişmediğini görüyoruz.
Maslov’un ihtiyaçlar piramidinde ilk basamak; fizyolojik ihtiyaçlardır. Ardından güvenlik ihtiyacı, ait olma ve sevgi ihtiyacı, değer ihtiyaçları ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı gelir. Bir önceki basamağı tamamlayamayan bir sonraki basamağa geçemez.
Günümüz Türkiye’sine de baktığımızda, barınma ve gıda fiyatlarında inanılmaz bir artış var.
Çılgın bir şekilde üretim içerisindeyiz.
Gıda konusuna çiftçi “tarlada ürünüm kaldı satamıyorum” diye eylem yapıp ürünleri kasa kasa sokağa dökerken, diğer taraftan pazardaki tezgah altına atılan yenilemeyecek durumda olan gıdaları toplayanları görüyoruz. Bu nasıl bir ironidir diye sormadan olmuyor.
Ev fiyatları deseniz, normal ücretle çalışarak alınabilecek durumda değil.
Fakat bir o kadar da talep mevcut. Bu kadar talep varken ve fiyat-değer algımız bu kadar değişmişken gerçekten doğru fiyattan mı satılıyor diye düşünmeden edemiyorum. Sonuçta fiyatlar üzerinde de bir kelebek etkisi mevcut.
Fiyatı her neyse alıp, yıllarca kredi ve faiz ödediğimiz evin içinde yaşamaya da pek heves kalmıyor.
Ayrıca birçok aile çocuğumuza güvence kalsın diye bu kadar kendini zorlayıp ev alma gereği duyuyor. Şuan en iyi betonun ömrü 70 yıl iken biz neyin güvencesinden bahsediyoruz.
Deprem bölgesi bir ülke olduğumuzu, milyonlar vererek geleceğimizi ipoteklendirdiğimiz evimizin bize mezar olma ihtimali varken.
Kiralar deseniz, hükümet belli bir oranda kira artışı önerirken (bu oran yeni dönemde %60’ın üstüne çıktı. Ücret ve maaşlarda o kadar bir artış görünmüyor) mülk sahipleri daha fazla kira geliri elde edebilmek için çeşitli yollara başvuruyorlar.
Bu arada sürekli şikayet ediyoruz. Gelişmemişliğimizden, bireyselleştiğimizden, kültürsüzlüğümüzden.
Bu şikayetlerin üzerine tekrar Maslov’un ihtiyaçlar piramidi devreye gidiyor.
Biz daha gıda, barınma ve güvenlik sorununu tam çözemedik ki, eğitime, kültüre, kişisel gelişime ve kendini gerçekleştirme olayına girelim.
Bütçe içerisinde en büyük gider kalemleri hepimizin çok belli şekilde, barınma, gıda, faturalar ve ulaşım.
Gelişmekten bahsediyorduk değil mi? Gelişmek, eğitimle olur, okuyarak, gezerek, görerek olur. Bizlerin bütçesinde ana kalemler çok fazla yer kapladığı için, diğerlerine fırsat kalmıyor. Kültürlenme ve bu kültürün davranış şekline dönüşmesi uzun yıllara yayılacak gibi.
Ülke nüfusunun %90’ının tek eğlence kaynağı televizyon ve sosyal medya.
Bir de bütçe içerinde teknolojiye ödenen rakamlar var. Onlarda hiç önemsenmeyecek gibi değil. Sürekli ulaşılabilir olmanın bir bedeli var.
Bu arada bir teknolojik ürünü almakla iş bitmiyor ne yazık ki. Bu ürünle beraber tamamlayıcı ürünleri de temin etmek zorundayız. Örnek verecek olursam;
Arabayı borçlanarak alıyoruz, kaskosu, trafik sigortası, vergisi, tamiratı, yakıtı, otopark ücreti… buyurun size arabayı tamamlayıcı bir sürü gereksinim. Kazancıma biri sürekli ortakmış gibi…
Bu koşullarda düşünecek yeni bir şey üretmek için çabalayacak birey çok az gibi görünüyor. İnsanın düşünmesi için bir çok şeyi yerine getirmiş, sorumluluklarını maddi anlamda tamamlamış, zihni ekonomik olaylarla meşgul olmaması gerekmekte ki yeni bir şey üretebilsin.
Şehir hayatının curcunası bitmek bilmeyen bir ihtiyaç serisi doğuruyor.
Sürekli ihtiyacımız olmayan şeyleri, ihtiyacımız varmış gibi algılıyorken, üretmeden, doğru düzgün sevip sevilmeden, kendi gerçek ihtiyaçlarımızın ne olduğunu bilmeden ne yazık ki ipotekli hayatlar yaşayıp, ölüyoruz.
Saygılarımla…
Yorum Yazın
Facebook Yorum