Hristiyanlıkta ve İslamiyet’te günah kavramının tanımı, insanın yaratılış amacına, ahlaki sorumluluğuna ve Tanrı’ya karşı duruşuna dair derin anlamlar taşır. Hristiyanlık’ta yedi büyük günahın başında kibir gelir. Kibir, kişinin kendi benliğini Tanrı’nın iradesinin önüne koyması, yaratılmış olmanın mütevazılığına ihanet etmesi demektir. Bunu sırasıyla açgözlülük, haset, tembellik, hiddet, şehvet ve oburluk takip eder. Bu günahlar, insanın hem kendisiyle hem de çevresiyle ilişkisini bozan, onun ruhunu kirleten, Tanrı’dan uzaklaştıran ve toplumda fesat tohumları eken davranışlardır. Kibir, başta olmak üzere her biri, insanın iç dünyasını yozlaştıran, onu öz varlığından uzaklaştıran adımlardır.
İslamiyet’te ise kebâir olarak bilinen yedi büyük günah, toplumsal ve bireysel anlamda derin ahlaki yaralar açan, insanın Allah katındaki duruşunu ve kulluğunu bozan eylemler olarak tanımlanır. Bu günahların en büyüğü, Allah’a şirk koşmaktır. Şirk, Allah’ın birliğini inkâr etmek, O’na ortak koşmak, insanın yaratılış gayesine en büyük ihaneti yapması anlamına gelir. Ardından büyü yapmak, haksız yere bir cana kıymak, faiz yemek, yetim malına el koymak, cihattan kaçmak ve namuslu bir kadına zina iftirası atmak gelir. Bu günahların hepsi, insanın hem Allah’a olan sadakatini zedeler hem de toplumsal yapıyı bozar, adalet ve merhamet ilkelerini yerle bir eder.
Hristiyanlık ve İslamiyet’in yedi büyük günah listelerine baktığımızda, her iki dinin de insanın manevi terbiyesine, ahlaki olgunluğuna ve toplumsal barışa verdiği önemi görebiliriz. Her iki din de insanın özündeki potansiyel kötülüklerin farkında olmasını, bunlardan sakınmasını ve kendini ahlaki anlamda geliştirmesini öğütler. Hristiyanlık’taki yedi büyük günah daha çok bireyin içsel dünyasına ve nefsine odaklanırken, İslamiyet’teki yedi büyük günah hem bireyin Allah’la olan ilişkisini hem de toplumla olan ilişkisini kapsar. Bu, İslamiyet’in toplumsal adaleti, hakkaniyeti ve kul hakkına saygıyı ne kadar önemsediğini de gösterir.
Özellikle kibir, her iki inançta da insanın düşüşünün başlangıcı olarak görülür. Çünkü kibir, insanın kendisini ilahlaştırması, yaratıcıdan bağımsız bir varlık gibi görmesi ve aslında Tanrı’ya karşı büyüklenmesidir. Her şeyin başlangıcı olan bu günah, insanı hakikatten uzaklaştırır, onu gerçek varoluş amacından saptırır.
Netice itibarıyla, hem Hristiyanlık hem de İslamiyet, insanın içindeki bu karanlık yönlere dikkat çekerken, aslında ona bir uyarıda bulunur: Hayat, nefsin arzularının ve tutkularının peşinden gitmek için değil, Allah’a yakınlaşmak, ahlaki erdemleri kuşanmak ve kendi özüne sadık kalmak için var olan bir yolculuktur.
Yorum Yazın
Facebook Yorum