Hayatta başımıza gelen her olay, bizim için birer sınav, birer ders niteliğindedir. Ancak bu olayları nasıl yorumladığımız, hayatın bize ne öğretmeye çalıştığını anlamamız açısından büyük önem taşır. İnsan, olaylara sadece fiziksel gözle baktığında çoğu zaman yüzeyde kalır ve derin anlamları kaçırır. Oysa olaylara gönül gözüyle bakmak, görünmeyeni görmeyi, olayların ardındaki hikmete ulaşmayı sağlar.
Gönül gözü, sadece dünya ile ilgili algılarımızı değil, aynı zamanda manevi dünyamızın kapılarını açan bir anahtardır. İnsanın başına gelen zorluklar, birer tesadüf değil, Allah’ın (Azze ve Celle) takdiridir. Bize düşen, olayların ardındaki hikmeti görebilmek, her anın bize bir şeyler öğrettiğini idrak edebilmektir. Hayatın iniş çıkışlarını bir sınav olarak görmek, insanı daha olgun, daha sabırlı ve daha tevekküllü bir hale getirir.
Günlük yaşamda karşılaştığımız her türlü zorluk ve sıkıntı, aslında iç dünyamızın sınırlarını genişletmek için bir fırsattır. Olaylara sadece yüzeysel bakmak, bizi şikayet eden, sürekli huzursuz bir insan haline getirir. Ancak gönül gözüyle bakan biri, her zorluğun ardında bir hikmet arar. Bu kişi bilir ki, her olumsuzluğun ardında bir güzellik gizlidir. Çünkü Allah, insanın kaldıramayacağı yükü ona vermez. Bu bilinçle yaşamak, olaylara daha geniş bir perspektiften bakmayı ve hayatın iniş çıkışlarına daha dingin bir kalple karşılık vermeyi öğretir.
Gönül gözüyle bakabilen bir insan, her olayda bir mesaj bulur. Zorluklar, sabrı öğretir; güzellikler ise şükrü. Bu bakış açısı, insanın dünya ile olan ilişkisini değiştirdiği gibi, kendi iç dünyasında da bir dönüşüm başlatır. Olayların ardındaki hikmeti gören kişi, şikayet etmek yerine, hayatın kendisine sunduğu dersleri kabul eder ve bu kabul, ona huzur getirir.
Sonuç olarak, gönül gözüyle bakmak, maddi dünyanın ötesine geçmeyi, olayların ardındaki ilahi mesajları fark edebilmeyi ve her anın birer sınav olduğunu bilerek yaşama sanatıdır. Hayatın bize sunduğu zorluklar, aslında birer lütuf olabilir. Önemli olan, bu lütfu görebilmek için gönül gözümüzü açık tutabilmektir.
YANLIŞ NEDİR?
İnsanlar genellikle hoşlarına gitmeyen düşüncelerin yanlış olduğunu varsayma eğilimindedir. Bu, insan psikolojisinin derin bir yanılgısıdır. Kişiler, kendilerine uygun gelmeyen ya da çıkarlarıyla örtüşmeyen düşünceleri hemen reddedip yanlış olarak damgalarlar. Oysa gerçek, bir kişinin hoşuna gidip gitmemesinden bağımsızdır.
Bir düşüncenin doğru olup olmadığını belirlemek, o düşüncenin içerdiği mantığa, delillere ve gerçeklere dayanır. Ancak insanlar, özellikle duygusal olarak kendilerini rahatsız eden fikirlerle karşılaştıklarında, savunmaya geçer ve bu fikirleri çarpık ya da yanlış bulma eğilimine girerler. Buna "bilişsel uyumsuzluk" denir. Yani, mevcut inançlarımızla çelişen bilgilerle karşılaştığımızda, bu uyumsuzluğu gidermek için genellikle hoşlanmadığımız fikri değersizleştiririz.
İslam'da ise doğruyu aramak, hakikati bulmak bir erdem olarak öğretilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de birçok ayette insanlara düşünmeleri, akletmeleri ve tefekkür etmeleri öğütlenir. Fakat düşünme eylemi, öncelikle kalpten ve zihinden önyargıları kaldırmayı gerektirir. Hz. Ali'nin "Doğru her zaman hoşuna gitmeyebilir ama o, yine de doğrudur" sözleri de bu noktada anlam kazanır. Bir düşünce, insana rahatsızlık verse bile, sadece bu nedenle yanlış sayılmamalıdır.
Bu eğilim, toplumların bölünmesine, insanların birbirini anlamamasına ve hoşgörüsüzlüğün artmasına yol açar. Eğer insanlar hoşlarına gitmeyen düşüncelerle de yüzleşmeye açık olsalar, farklı fikirleri dinleyip tartışsalar, toplumlar çok daha barışçıl ve uyumlu olabilir.
O yüzden her birimiz, hoşlanmadığımız düşünceleri de inceleyip anlamaya çalışmalı, onları peşinen yanlış kabul etmektense, eleştirel bir gözle değerlendirmeliyiz.
Yorum Yazın
Facebook Yorum