“Güç” kelimesinin her yerde çeşitli tanımları var. Hatta söylendiği ortama göre değişen tanımları varken çeşitli bilim ve ilim alanlarında bile farklı tarif edilmiştir. Ama her tarifin altında yatan temel anlam “üstün irade” dir.
Benim değinmek istediğim nokta “duygusal güç” kavramı. Bu konuya gelmeden önce “güç” kelimesi neden “erkeği” çağrıştırıyor ona bakalım.
Bin yıllardır avcı-toplayıcı olarak yaşadıktan sonra fizyolojik olarak güçlenen erkek bedeni, insanlığın tarımsal üretime geçmesiyle beraber erkek gücüne duyulan ihtiyaçla birlikte, bu gücün genetik olarak aktarılması erkeğe duygusallıktan çok, ataerkil toplumlarda fiziksel anlam olarak yüklendiği için “güç” kavramı eril cinsiyeti çağrıştırır. Kadın erkek arasında biyolojik farklılıklar kesinlikle göz ardı edilemez tabi ki.
Günümüz Türkiye’sinde her ne kadar kadın-erkek eşitliğinden sözde bahsedilse de birçok konuda eşit olmadığımızın, atalarımızdan da aktarıldığı üzere kadınların biraz geride durmak zorunda olduğu öğretilmiş çaresizlik içerisinde hepimiz kabul etmiş bulunmaktayız.
Her ne kadar “güç” dediğimizde “erkek” aklımıza geliyorsa da yeni kavramlar içerinde “güçlü kadın” sözünü de duyar olduk.
“Güçlü kadın” kavramı da genel olarak bize ekonomik özgürlüğü hatırlatmakta. Günümüz toplumunda kadının kazandığı para gerçekten güce dönüşebiliyor. Yapmış olduğu eş seçiminde ki hatadan kısa sürede dönme şansı yaratıyor. Bazen de kadın karşılaştığı aile içi psikolojik ve fiziki şiddete “ekonomik gücü” olmadığı için veya “el alem ne der?” kaygısı ile ne yazık ki katlanmak zorunda kalabiliyor. Oysaki gücün tanımı benim sözlüğümde çok başkadır.
GÜÇ;
Kazandığın paranın miktarı değildir.
Ağırlık kaldırabilmek değildir.
Şiddet uygulayabilme becerisi hiç değildir.
GÜÇ;
Karakterdir.
Dürüstlüktür.
Duruştur.
Cesarettir.
Ağlayabilmektir.
“Hayır” diyebilmeyi bilmektir.
Senden iyi olana saygı duyabilmektir.
Teşekkür etmektir.
Özür dilemektir.
Kendinle yüzleşebilmektir.
Karar verme becerisidir.
Verdiğin kararları uygulayabilmektir.
Verdiğin kararların arkasında durmak da bir güçtür.
Kararlar ve şartlar değişebilir, değiştiğinde net bir şekilde dile getirebilmek de güç sanatı içerisindedir.
Davranışlarının net olduğu kadar, fikirlerini de net olarak söyleyebilmektir.
Kendi yapabilirliğine inanmaktır.
Kendine kurduğun disiplindir.
“Oldurabilme savaşı” içerinde olmaktır.
Yapamayacaklarının ağızdan çıkmamasıdır.
Yeri geldiğinde onurluca vazgeçmektir.
Sana yapılmasını istemediğin şeyleri başkasına yapmamaktır.
Konfor alanından çıkmak, çıkmayı başarabilmek de bir güçtür.
Kendi başına, beklentisiz hayatta kalabilmektir.
Peki ya duygusal güç; en önemlisidir. Hepimizin başına şu kısa yaşamda türlü türlü şeyler geliyor. Hayat bu olmazsa tadı olmaz zaten. Önemli olan karşılaştığımız zorluklar değil. Bu zorluklarla nasıl ve hangi hızda başa çıktığımızdır. İşte burada da “duygusal güç” dediğimiz kavram ortaya çıkar.
Bir aile danışmanı olarak birçok vaka ile karşılaştım. Kadın ve erkeklerin olaylara bakış açılarını, yenilenme süreçlerini takip ettim. Yenilenme süreçlerinin, süreci özellikle ilgimi çekti. Çünkü her bir bireyin aynı olaylara verdiği tepki ve olayları yenme süresi ayrıydı.
Bu süreci; günlerce evden çıkmadan ilaçlarla bile (cinsiyet kavramı olmadan) atlamayanlar varken, diğer taraftan olayları kabullenme ve duruma çözüm arayıp birkaç küçük öneri ile kendini iyileştirip yeniden hayata çok hızlı bir şekilde uyumlanabilenleri gözlemledim.
Bu süreçleri takip ederken “duygusal gücün” ekonomik ve fiziksel güçten çok daha önemli olduğunu fark ettim.
Eğer duygusal olarak güçlü bir bireyseniz (kadın-erkek fark ermez) öz değerinizin farkında olup, hayatta yeniden uyum içerisinde yaşamak için, yeni nedenler bulup, bakış açınızı değiştirip, yolunuza devam edersiniz. Tabi bu arada yaşadıklarınızdan öğrendiklerinizle yenilenmiş siz daha da güçlü başlarsınız.
Şimdi diyeceksiniz “nasıl duygusal olarak güçlü olabilirim?”
Her birey kendi içerisinde biricik ve değerlidir. Önce kendi öz değerimizin farkına varmalıyız. (bencillikten bahsetmiyorum) Bizi biz yapan, hayatımıza giren kişiler değildir, bu kişilerden öğrendiklerimiz ve öğrendiklerimizi içselleştirebilme becerimizdir. Kişiler birbirinden öğreneceklerini öğrenir ve yollarına devam eder. Bizlerin hatası, bunun farkına varmadan öz değerimizi başka kişilerde aramak. Kişilerin birbirlerinden karşılanmayan beklentileri insanları duygusal anlamda güçsüz bırakabiliyor. Ve odak noktamız-takıntılarımız bu tür olaylar olabiliyor. Bu da bizi duygusal olarak tüketip, tahammülsüzleştirip, depresyon gibi farklı duygu durum bozukluklarına sürükleyebiliyor. Bu gibi durumlarda öncelikle;
Zor zamanlarda odak noktamızı değiştirip, dikkatimizi dağıtmalıyız ki irademizi kullanabilelim.
Öz otoritemizi kendi üzerimizde uygulamalıyız. Yani spora gideceksiniz, iyileşme sürecinde bahane bulup gitmiyorsanız. Bu kendinize otorite uygulayamıyorsunuz demektir.
İradenizi doğru kullanmak.
Bir profesyonelden destek almak. Bu bazen yakın arkadaşlara anlatmakla da olabiliyor. :)
Hayata yeniden sağlıklı devam edebilmek için niyetimiz, olaylara bakış açımız ve irademizin sağlam olması ve irademizin eğitimi önemlidir. Diyetlerin başlamadan bitmesinin sebebi; irademizi doğru bir şekilde eğitmemizden kaynaklıdır.
En önemlisi yaptığımız işe coşku ile tutunarak yola devam edeceğiz ki yaşamdan yeniden keyif alıp kaldığımız yerden devam edebilelim. Burada önemli anlam yüklü bir kelime de “coşku”…İçimizde ki coşku, azim, hayata tutunabilmek için verilen savaşın toplamı “güçtür” bence. Hayatta her bir bireyin yaşanmışlığı, zorluklara karşı verdiği savaş kendine özeldir ve hayat herkese gücünü kazanabilmesi için çeşitli zorluklar, yükler. Kısacası herkesin sınavı ayrıdır. Zorluklarla başa çıkabilme becerimiz de şahsiyetimizi ve kimliğimizi oluşturur.
Bu durumda “güç” kavramı cinsiyet ayrımı yapmadan tamamen “irade ve şahsiyet” meselesidir diyebilir miyiz?
Yorum Yazın
Facebook Yorum