Bazen canımız hiçbir şey yapmak istemez. Ne istediğimizi bilemeyiz; yarı hüzün, yarı endişe duyarız. İçimizin içimize sığmadığı anlar, zamanlar gibi… Sanırım bunun adı “Duygu Çorbası”...
Duyguların nasıl oluşup geliştiği, bireyleri nasıl etkilediği, yaşamlarını nerelere sürüklediği gibi konuların araştırılması alanında uzmanlık gerektirir.
Eğitimci olmam nedeniyle araştırmalarımı, gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Çocukların aileden aldıkları ilk eğitim, çevre, gittikleri ya da gönderildikleri okullar, ailenin ekonomik durumu, kültürel birikimi, yaşadıkları yer, meslekler, unvanlar; çocuğun şekillenmesinde ve duygularının gelişiminde etken.
Sıcak bir aile ortamında sevgiyle büyüyen çocuklarda güven duygusu gelişir.
Birbirlerine bağıran aile büyükleri, anlatılan masallar, “Yemeğini yemezsen iğneci gelir”, “Polise veririm”, “Öcü gelir”, “Yaramazlık yaparsan odaya kapatırım” gibi cümlelerle büyüyen çocukta; korku, endişe ve kaygı duyguları başlar.
“Kardeşin senden akıllı, yemeğini bitiriyor, sözümü dinliyor… Arkadaşın okulda başarılıymış, öğretmeni onu daha çok seviyormuş (nereden biliyorlarsa, hangi tartıyla tartıyorlarsa), aferin almış...” Bu ve buna benzer örneklerle büyüyen çocuklarda; öfke, düşmanlık, kıskançlık ve utanç duygusu gelişir. Özellikle birileriyle kıyaslandıklarında duygu çorbasının en acılısını pişirir, yer...
Anne babanın birbirini hor görmesi, sürekli eleştirel bir dil kullanması — “Senin aklın buna ermez”, “Hangi okulu bitirdin ki bunları bilesin?”, “Sakar mısın?”, “Evde çiçek böcek istemiyorum” gibi cümleler — öfke duygusunu başlatır çocukta. İçinde kabaran öfke denizini ne yapsın? Üzüntüsünü utanmazlıkla karıştırıp utanmazlıkla besleyebilir. Arsız, hadsiz bir canlı büyümeye başlar; taşıdığı, taşıttırıldığı duygularla birlikte...
Arkadaşlarıyla, kardeşleriyle kıyaslanmalar; eşit ve adaletli davranılmaması, şaşkın davranışlara, öykünmelere, şımarmaya yol açar (büyükler fark edemeden). Daha da ileri gidilirse, iğrenme duyguları diğerlerine karışır.
Ailedekilerin güne “Günaydın”la başladığı, teşekkür ettikleri, özür diledikleri, “Lütfen”li konuştukları, “Yapar mısın?”ları, yatmaya giderken “Allah rahatlık versin, iyi geceler” dedikleri bir ortamda; evdeki diğer canlılara da sevgiyle bakılması ve sevilmesi, çocukta mutluluk, dostluk, sakinlik, paylaşımcılık gibi duyguları geliştirir. Bu sayede çocuk, kuralların insan olmaya yönelik olduğunu anlar, olumlu duygular geliştirir, kıyaslama yapabilir, fikir yürütebilir.
0–6 yaşlarda çocuğa verilen eğitimin ne kadar önemli olduğu bilinerek eğitim sistemi oluşturulursa, aydınlık ve bilinçli bir toplum oluşturmanın temeli atılır.
Bu duygularla yetişen bireyler, evrensel dünya yaşamına uyum sağlar ya da uyumsuz olur.
Sabırlı insanlar her şeyi hoş görüyor diye sabırları zorlanmamalı. Sabırları tükenince gemileri değil, limanları yakarlar...
Yorum Yazın
Facebook Yorum