Bugün yine çok önemli bir toplumsal konuyu gündeme almak istedim. Köşemin başlığı da her zaman her yerde her fırsatta birlikte yaşadığımız dilsiz komşularımız oldu. Onlar bizim dilsiz komşularımız, yoldaşlarımızda diyebilirim.
Şimdi gelelim sokak komşularımızın serzenişlerine: “Ben bir sokak köpeğiyim. Yani insanların tabiriyle öyleymişim. Hem sokaklar köpek doğurmaz ki sadece sokakta doğup büyümeye mecbur bırakılanlar yada sokağa terkedilenler vardır. Bende onlardan birisiyim. Beni önce evlerine aldılar. Sonra bahçelerine attılar daha sonra iki metrekare yeri de çok görüp bir arabayla hiç bilmediğim bu yerlere bıraktılar.
Çok koştum arkalarından, patilerim kanayana kadar koştum. Beni öylece bırakıp gittiler,
Gittiler...Olduğum yerde Bekledim gelecekler umudu ile bekledim günlerce gelmediler. Sonra başımın çaresine bakmayı ögrendim. Ama çok aç kaldım, susuz kaldım. Yemek yiyen her insanın yanına kıvrıldım belki bir lokma ekmek verirler düşüncesi ile. Vermediler...
Bekledim belki içlerinden birisi başımı okşar da ekmekle karnımı değil de sevgiyle ruhum doyururum diye aklımdan geçti. Sevmediler, pismişim, pireliymişim.
Çocuklarına öyle söylerken duydum. Pis değilim ki ben.
Çamurlu birikintiden su içmeye çalışırken biraz kirlenmiş olabilirim o kadar.
Ama bunlara aldırmayan, hatta ellerini yüzlerini yalamama izin veren karnımı doyuran güzel kalpli insanlar da oldu tabi.
Ama şunu öğrendim ki kötü insanlar, bu dünyada daha fazlalar.
Bunu ilk beni sıcak yatağa alıştırdıktan sonra betonda yatmaya mecbur bırakan insanlar öğretti.
Daha sonra onlara hiçbir şey yapmadığım halde taş atıp kaçan çocuklar, sırf kapısının önünde yatıyorum diye tekmeyle kovan o insanlar öğretti.
Ben sadece gölge bir yer ararken ne yapmış olabilirim ki onlara?
Kısacık ömrümde hep bunları düşünerek geçirdim.
Ama galiba artık yolun sonundayım bugün kendimi bir garip hissediyorum.
Beni kapısının önünden hep tekme atarak kovan o amca bugün bana et getirdi karnımı doyurdu. Çok şaşırdım. Tam ona teşekkür edecekken birden ellerim ayaklarım tutmaz oldu, öylece yığıldım yere. Sanırım yemeği çok yedim. Yoksa bir et parçası bu hale sokmaz değil mi beni? İyi kötü bütün insanlığa teşekkür ederim. Kuru bir betonu çok görüp kovan her insana kara bir vicdan azabı, karnımı doyurup başımı okşayan her insana kocaman bir cennet bırakıp gidiyorum...
Son isteğim lütfen yaşama hakkımızı elimizden almayın...”
İşte biz insanlardan istedikleri...Ben aracıyım, gerisini siz bilirsiniz. Ve küçük bir hatırlatma...
Havalar çok sıcak onlarda bizler gibi etkileniyor. Evlerimizin önlerine bir kap su koyalım. Yemeklerimizden illa kalır, onlardan da bir tabak koysak nasılda güzel olur değil mi ?İyilik yapmak çokta zor değil aslında.
Bence deneyin...
Dilsiz canların şükranla bakan o gözleri her şeye değer...
Gerisi artık siz vicdan sahibi insanlara kalmış,
HOŞÇA KALIN….
Yorum Yazın
Facebook Yorum