Hepimizin kendinde fark ettiği dikkatimden kaçmış, dalmışım, ayyy görmemişim dediği zaman çok oluyor değil mi?
Bu koşullarda hepimiz dikkat eksikliğinin zorluklarını bir şekilde yaşıyoruz. Dikkatin hayatımızdaki önemi çok fazla. Araba kullanırken, karşıdan karşıya geçerken, yemek yaparken, yürürken, okurken, çalışma hayatında… Kısacası dikkatimizin olmadığı yerde can güvenliğimiz bile tehlikede. Biz yetişkinler bir şekilde her zaman olmasa da çoğunlukla tolore edebiliyoruz bu durumu.
Ancak ya çocuklarımız. Bu kadar dış uyarıcı, hareketli ve renkli sanal bir dünya dururken çocuklarımızdan okul başarısı, kariyer, öz gelişim beklentisi içerisindeyiz.
Çağın gereği olarak çocuklarımız teknolojinin içine doğuyorlar. Biz anne-babalarda biraz rahat edelim, kolay yemek yesin diye ilk günden veriyoruz eline teknolojiyi. Ekran bir bağımlılıktır. Kolaycılığa alıştırır. Beynin düşünmesine yeni bir şey üretmesine izin vermez. Çocuklarımızın hayal dünyası gelişmez. Sürekli değişen ekran sayesinde çocuğunuz elinde telefon yoksa diğer oyuncaklarından da arkadaşlarından da derslerinden de hemen sıkılır. Sürekli değişkenliğe sahip bir dopamin kaynağı var sonuçta. Ekran bağımlılığı olan çocuğumuz her yaşadığını sanal ortamda yaşar, ebeveynleri ve arkadaşları ile çok konuşarak iletişim kurmaz. İletişim içerisinde olmayan çocuklarda kendini ifade etme becerisi gelişmez. Bir de beslenme koşullarımız var. Siz değerli ebeveynler nelerin zararlı olduğunu fazlası ile biliyorsunuz. Bu durumda çocuk istese bile; istediğinin yerine ikame edici farklı bir gıda vererek tutarlı davranışlarınıza devam edin lütfen :)
Telefon, tablet gibi dokunmatik ekranlar kullanımı çok kolay olarak özellikle tasarlanmıştır. Çocuğunuzun bu tür aletleri kolaylıkla kullanması bir aşırı zekilik durumu değildir. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Dikkat eksikliği, dikkat dağınıklığı veya dikkatin alt dallarından olan disleksi, diskalkuli, disgrafi gibi sorunlar genellikle ilkokula başlayıp okuma yazma öğrendiği zamanda otaya çıkmaktadır.
Hiperaktivite ve dürtüsellik genellikle ilkokuldan önce hareketli mizaca sahip olduğu için hızlıca anlaşılır.
Hiperaktivite için yapılması gereken, bu enerjiyi doğru kullanmaktır. Uzmanlaşacağı bir spor alanına yönlendirmek, hem çocuğu sosyalleştirecek, hem toplum içinde nasıl davranması gerektiğini öğretirken özgüvenini yerine getirip spor disiplinini hayata uyarlayabilen bir birey olacaktır. Hiperaktif çocuğa öğretmemiz gereken nerede durması gerektiğidir. Sonrasında ona istediği hareket alanını sağlamalıyız.
Ayrıca bu çocuklar ayakta, başağı, yan yatarak zıplayarak kitap okumayı veya ders çalışmayı isteyebilirler. Bırakın okuyorsa ona “öyle ayakta okunmaz, otur oku” demeyin. Sonra hiç okumaz.
Gelelim esas konu dikkat eksikliğine; bahsettiğim gibi birçok sebebi olduğu gibi birçok da tedavi yöntemi var. Bunların başında “ilaçlı tedavi” gelmekte. Ancak ilacın yan etkilerinin de olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Fakat bazı durumlarda kesinlikle ilaç kullanılmalı. Burada esas soru “ilaçlı tedavi mi, ilaçsız çözüm mü?”
Dikkat eksikliğini ilaçsız bir şekilde giderilebilecek durumlarda ise yani aşırı şiddetli olmayan durumlardan bahsediyorum. Bilişsel becerileri arttırarak yani; algıda seçiciliğin, işlem hızının, dikkatin, mantık-muhakemenin artması, hafıza, kelimeler üzerinden doğru okuma, el-göz-beyin koordinasyon çalışmaları, takip ve odaklanma çalışmaları, kâğıt, kitap, sözel etkinlikler ve teknoloji ile zenginleştirilmiş çalışmalarla çocuklarımızda dikkat eksikliği giderilebiliyor.
İlaçsız dikkat eksikliğinde çocuklarımıza alışkanlıklar kazandırmak zorundayız. Bu da süreci ister istemez uzatıyor. Alışkanlar zor kazanılıyor hele bir de bu doğru davranış alışkanlığı ise.
Bu süreç içerisinde çocuğu getir-götür ebeveyne zaman zaman sorun olabiliyor. Tatiller vs. gibi durumlarda seanslar zamanı gelmeden sonlandırılabiliyor. Bu tür çalışmalardan sonuç almak istiyorsanız eğer her şeyde olduğu gibi burada da düzen çok önemli.
Ayrıca bizlerde şöyle bir durum var. Çocuğumuzun zayıf olan dersine gidip hemen özel ders aldırıyoruz. O dersin zayıf olma sebeplerini hiç araştırmıyoruz. Çocuğumuzun o derse karşı önyargısı mı var, öğretmenle iletişim mi kuramadı, odaklanma sorunu mu var? Kısacası çocuğumuz öğrenmeye hazır mı? Veya korkuyor mu?
Eğer çocuğumuz öğrenmeye hazır değilse, dikkati, odaklanması, algılama hızı, doğru okuması, okuduğunu anlaması oturmadı ise istediğimiz kadar o derslerden özel ders alalım sonuç çok fazla değişmeyecektir. Sonuçta çocuğumuz öğrenmeye her kanalda hazır hale gelmesi lazım.
Saygılarımla
Süreyya Kocadağ
Sosyolog
Uzm. Aile Danışmanı-Dikkat Eğitmeni
Eğitim Danışmanı.
Yorum Yazın
Facebook Yorum