Ben baba erkil bir ailenin 6 çocuğundan en küçüğüyüm…
Katı bir disiplin ile büyüdüm…
Bizdeki terbiye sistemi, dayak ve şiddet üzerine kurulmuştu…
En küçük olan ben, bir yaramazlık yaptığımda önce annemden, sonra büyük ağabeyimden, sonra babamdan, sonra da diğer kardeşlerimden sıra ile dayak yedim…
Ama rahmetli babam pek dövmezdi…
Bunlardan haberi de olmazdı…
Babam geleceği zaman elimi yüzümü yıkatırlardı…
Kan lekeleri giderdi…
Sıkı mı babama bir şey söyleyeyim? Böylece birinci sınıfa geldim…
Yavaş yavaş aklım bazı şeylere ermeye başladı…
Dayaktan nasıl kurtulacağımı düşündüm, düşündüm..
Ailenin PHLİPS marka bir bisikleti vardı…
İki büyüğüm buna beni bindirmezlerdi…
Ama kendileri binerlerdi…
Köprüköyüne gider gelirlerdi…
O kırmızı bağ toprakları çamurluğun arasına sıkışır, onu temizlemekte bana düşerdi…
Bir gün Köprüköyüne gidip geldiler…
Bana temizle dediler…
Bir büyüğüm bende bineyim öyle temizleyeyim dedim...
Bir yumruk vurdu… Daha10-11 yaşımdayım…
Bu arada daha fazla dayanamadım, tulumbanın önündeki curum(küçük tekne) su ile doluydu…
Bende ona bir yumruk salladım…
Yumruğumdan kaçmak isterken curuma düştü…
Hem korkudan kurtulmuşluk hali ile üzerine atladım…
Boğazını sıkarak kafasını suya batırdım…
Büyük mahalle büyük kardeşimi elimden çok zor aldı…
Az daha boğuluyordu…
Bende bir güven duygusu oluştu…
Yorum Yazın
Facebook Yorum