Adam, her gün işe giderken önünden geçtiği apartmandan birtakım sesler geldiğini fark eder. Dikkatlice baktığında yapının boşaltılmış olduğunu, son kat terasında birkaç işçinin ellerinde balyozlarla yıkıma başladığını görür. Başını çevirip yoluna gitmeden önce bir şey daha dikkatini çeker. Giriş katında bir terzi dükkanı vardır ve geniş pencerelerinden görüldüğü kadarıyla sahibi olan emektar işine devam etmektedir.
Her gün bir başka dairenin doğramalarının söküldüğünü, duvarlarının parça parça döküldüğünü gözler adam. Bina önce boynunu büker, sonra kamburlaşır ve birkaç gün içinde dizleri üstüne çökmüştür bile.
Emektar terzi işine devam etmektedir.
Derken bir sabah, ayakta kalan son katın henüz kırılmamış penceresine iliştirilmiş bir telefon numarası ve uzaktan seçilebilen bir yazı görür adam.
‘SATILIK DİKİŞ MAKİNASI’
Hemingway’ in ‘satılık bebek patikleri’ kadar olmasa da bu- benim için çok anlamlı- anekdotu bizlere aktaran Hayalgücü Tasarım’ın kurucusu değerli hocam İlhan Kesmez, gördüğü o son resmi fotoğraflamamış olmanın pişmanlığı içindeydi.
Yıllar sonra, Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde öğrencilerimle deneyimlerimi paylaşırken şunu bilmelerini istedim:
Tasarladığımız mekanlar, birileri için ‘sığınak’, aileyi buluşturan ‘hane’, yepyeni fikirlerin alev aldığı bir ‘ocak’ yada ‘ekmek teknesi’ olmanın ötesinde, hiç tanımadığınız insanlara ait binlerce hikayenin ‘başlangıç ve bitiş’lerinin interaktif seyircileridir.
Çizgilerinizi bunu düşünerek çizin.
Yorum Yazın
Facebook Yorum