Masallar, masallar, masallar… Evvel zaman içinde derlendiği için ‘bir varmış, bir yokmuş diye başlayan ve yine ‘miş’ li geçmiş zaman içinde sona eren hikayeler. Sonsuza dek mutlu yaşamak bir yana, sonsuza dek nefes almanın bile imkansız olduğunu anlayana kadar dinlemekten keyif aldığımız tuhaf olaylar zinciri…
Devasa felsefe ve psikoloji kuramlarının üzerine oturduğu ‘varoluş’ ve ‘varlık’ kavramı insanı ister istemez işin başlangıcını sorgulamaya yöneltti. İlk kim ya da ne vardı ve sonrakiler nasıl ‘var’ oldu sarsıntısı, inanç sistemlerinin ve bilimin desteğiyle ‘yaratıcı güç’ ve ‘yaratılış’ senaryoları ortaya çıkartarak depremlere dönüştü. Dogmatik fikirler ve bilimin sonsuz şüpheciliği kolkola yürürken, insanoğlu halihazırda evrende varolan materyalleri keşfetme, geliştirme ya da farklı şekilde biraraya getirebilme durumuna ‘yaratıcılık’ adını verdi. Bu ifade en çok, zaten farklı görmeyi, duymayı, hissetmeyi kısaca algılamayı ve bunları somutlaştırmayı amaçlayan ‘sanat’ ortamında kendine yer buldu. Esasen anlam yoktan var etmekten çok, temel algıların ötesine geçebilecek bir ‘hal’ ortaya çıkartmaktı. Bilimsel ortamdaki gerçeklik kaygısından uzak durabilmek, şüphesiz sanata ‘yaratıcılığı’ sahiplenmek için büyük üstünlük sağlamaktaydı.
Geçenlerde mimarlık 1. Sınıf öğrencilerimle çok sevdiğim bir sözü paylaştım:
‘Bir insan işini sadece bedeni ile yapıyorsa ona İŞÇİ denir.
İşe aklını da katıyorsa ona USTA denir
Üstüne yüreğini de koyuyorsa, o zaman ona SANATÇI denir.’
Şüphesiz türlü üretim için her birine ayrı ayrı ihtiyaç vardır ancak amacım öğrenciyi salt isteneni vermenin ötesine taşıyabilmek, alacakları puanı değil kendilerini yükseltmek adına harekete geçmelerini sağlayabilmekti. İlerleyen dakikalarda maketleri evirip çevirirken, bu üç cümleden alınacak çok daha temel bir mesaj olduğunu farkettim. Tam bir sadeleştirme yaptığımızda elde:
‘Bir insan işini ….yapıyorsa… ‘ kalıyordu. Ödevlerin çoğu eksikti. Yapılmamıştı. Ne beden ne akıl ne de gönülle emek verilmemişti. ‘Yaratmak’ insanoğlunun cüz i iradesine bahşedilmiş ise karşılığı öncelikle ‘yapmak’ olmalıydı. Yazılarımda ifadelerine sık sık yer verdiğim ve fikirlerinden, söylemlerinden feyz aldığım Prof. Dr. Sinan Canan’ın insanın ‘kendini bilme yolculuğu’ nda geçeceği 9 adımdan ilki olarak nitelendirdiği ‘niyet’ kavramını açıklayışı benim için çok aydınlatıcı oldu. Zira yaptığım kişisel gelişim başlıklı birçok okumada ve yaşam koçluğu çalışmasında, ‘niyet etme’ isteklerin evrene iletilmesi anlamı taşıyan enerjisi yüklü ancak durağan bir haldi. Aklıma gelen bazı ibadetler ile ilgili niyet zamanlamasını düşündüğümde şunu farkettim. Hiçbiri koltukta otururken niyet edilip belirsiz bir zamanda gerçekleştirilmiyordu. İslami ibadetlerden örnek verecek olursak; vücudun temizlenecek kısımları açılıp, suyun akışı başladıktan sonra abdest almaya niyet ediliyor, kıbleye yönelip pozisyon alındıktan sonra namaza, sahurda karnını doyurduktan sonra ya da yemeye fırsat olmadıysa imsaktan kısa süre önce oruca niyet ediliyordu.
Hazırlığı için harekete geçtiğiniz şey sizin onu yapmaya niyetiniz olduğunu gösterir. İster evrene, ister Yaratan’a, ister arkadaşınıza mesaj veriyor olun kural budur. Sonrasında gayret, cesaret, basiret gibi adımlar gelir ki bu konuyu başka bir zaman detaylı irdelemek isterim. (Sinan Hocam’ ın bunları derlerken faydalandığı kelime etimolojisi, adeta tadını alınca vazgeçemediğiniz bir pınardır). Velhasıl, ortaya çıkarmak istediğiniz bir eser, başarmak istediğiniz bir iş ya da donanmak istediğiniz bir erdem varsa o konuda birşeyler ‘yapmak’ ile işe başlamak zorundasınız. ‘Yaratma’ yani insan için nesneye özünden birşeyler katarak dönüştürme işinin ‘niyet’ i diğer deyişle ‘ilham’ ı sanıldığı gibi otururken gelmez. Öncesinde notaların bir araya gelişini, kelimelerin anlamlarını, yapı elemanlarının ölçek ve oranlarını, renklerin ve çizgilerin hareketli ya da kontrast duruşlarını deneyimlememişseniz, dünyayı yeniden şekillendirmeye niyetiniz yok demektir. Ama hazırlanıp emek verirseniz, bir gün, bir bakarsınız; bir yokken bir var olur, dinlemek yerine, bugüne ait, kendi masalınızı yazmaya başlarsınız…
Yorum Yazın
Facebook Yorum