6 Şubat, ülkemiz için acı hatıraların yaşandığı, gözlerin dolduğu, yüreklerin sızladığı unutulmaz bir tarih oldu. Bir gün içinde, bir asırda zor görülecek büyüklükte iki şiddetli deprem yaşadık.
Herkes uykudayken, bizler Mersin’de bile şiddetli bir sarsıntıyla uyandık. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir korkuyla bir yerlere sığınmaya çalıştık; depremden önce ailemizi, sonra kendimizi korumaya çabaladık. Hatta “buraya kadarmış” bile dedik, sarsıntılar devam ederken. Geçen her saatte, depremin yıkıcı etkisini sert bir şekilde görmeye başladık. Tam 11 il ve 15 milyon kişi bu yıkıcı etkinin doğrudan mağduru oldu.
Anadolu’nun koca yürekli insanları, deprem bölgesine yardım için adeta birbirleriyle yarıştı. Kimisi gıda, kimisi kıyafet, kimisi barınma ve ısınma malzemeleri gönderdi. Kimisi ise para yardımı yaptı. Hepimiz, Hz. İbrahim’in hikâyesindeki karınca misali yaraları sarmak için kenetlendik ve tek vücut olduk. Kimileri de duramadı; birkaç arkadaş bir araya geldi, iş makineleri ve donanımlarıyla deprem bölgesine koştular.
Bu süreçte, iyiliğin ölmediğini, sadece romanlarda veya filmlerde olmadığını tüm dünyaya güçlü bir sesle anlattık. Onlar, Habil’in torunlarıydı.
Yüce Rabbim, devletimize zeval vermesin. Devletin var olmasının ne anlam taşıdığını çok acı bir şekilde anladık. Yüce Türk Devleti’nin, tarihten günümüze gelen gücü ve merhametiyle ilk dakikadan itibaren halkımızın yaralarını sarmak için tüm organları seferber oldu.
Coğrafya kaderdir; evet, bunu bir kez daha yaşayarak anladık. Şiddetli doğal bir afetin önüne geçmek zordur. Ne kadar teknolojik imkânlara sahip olursanız olun, elinizdeki imkânlar sadece afetin etkisini azaltmaya yarar. Daha az enkazın olmasına, daha az can kaybının yaşanmasına neden olur. Önleyemiyoruz, ama teknoloji ve doğru iş sayesinde daha az acı çekmeye, daha az üzülmeye yol açabiliriz.
Bu deprem ve sık sık yaşanan diğer depremler aslında bize birçok mesaj veriyor. Son bir ay içinde Mersin ve çevresinde yaşanan küçük depremler bile halkı tedirgin ediyor. Deprem uzmanları bazı kilit noktaları işaret ediyor. En son Suriye'de yaşanan 5 ve üzeri depremler bizleri endişeye sevk ediyor. Bir deprem uzmanı ise, “Adana-Kıbrıs fay hattının her an kırılabileceğini ve 7’nin üzerinde bir deprem yaşanabileceğini" söyleyerek "önlem almamız ve hazırlıklı olmamız lazım” diye uyarıda bulunuyor. Ne de olsa uzman...
Bir de daha fazla kazanmak için işimize hile kattığımızda birçok insanın hayatının sona ermesine neden olabiliyoruz. Malzemeden çalarak lüks arabalara biniyor, lüks villalarda oturuyor, lüks kıyafetler giyiyoruz ve caka satıyoruz. Peki, hırsızlık sadece bir yerden para ya da mal çalmak mıdır? Bu yapılan da hırsızlık değil midir? İşini sağlam yapan basiretli iş insanlarına diyeceğimiz yoktur, onlara saygı duyuyoruz. Tabii ki tüm kurallara uygun yapılmış bir bina da yıkılabilir. Ona da diyecek bir sözümüz yok. Sözümüz hilekârlara! Merak ediyorum, bunca insanın ölümüne neden olduktan sonra rahat bir vicdanla yaşamlarına devam edebilecekler mi? Başlarını yastığa rahat koyabiliyorlar mı?
Ben diyorum ki… MÜTEAHHİT Mİ, YOKSA MÜTE-İT Mİ?
Yorum Yazın
Facebook Yorum