En küçüğünden en büyüğüne memeli canlıların en güzel ve estetik familyalarından biri olan ‘kedigiller’ e ithafen kullanılan birkaç ifadenin altında onlara bahşedilmiş anatomik bir özellik yatar.
‘Kedi gibi dört ayağının üstüne düşmek’ şansı ya da ‘9 canlı olmak’ durumu aslında olağanüstü esnekliklerinin onlara kazandırdığı hediyelerdir. Uzak doğunun evrensel ve bedensel enerji öğretilerini detaylı bilmiyor da olsak ‘bedendeki enerji akışı’ndan söz edildiğini duymuşuzdur. Yoga felsefesinde hastalıkların temel nedeni, olumsuz enerjinin birikimi nedeniyle vücudun belli noktalarında tıkanıklıklar meydana gelmesi ve akışın bozulmasıdır. Tedaviden çok hastalığın oluşumunu engellemek üzerine çalışılır. Akışın sürekliliği için önce arınma sonra da vücudun ve ruhun esnekliği amaçlanır.
Prensip sahibi olmak, hayatı belli düsturlar üzere sürdürmek ve bu noktada koruyucu olmak insanın değerler sistemini oluşturmak için ihtiyaç duyduğu bir yöntemdir. İçine doğduğu kültür, coğrafya ve taşıdığı genler yolunu çizmesinde büyük rol oynar ancak ‘doğru’ ve ‘gerçek’ arasındaki farkı anlayıp ‘zaman’ ı konuya dahil ettiğimizde sağlam kalmanın ‘sert’ olmakla sağlanamayacağını anlıyoruz. Zira değişime direnmenin sonuç getirmediği gerçeği karşısında er ya da geç eğilmekteyiz.
Bir takım kişilik değerlerine sahip olmayıp, durum ve çevre şartlarına göre tavır değiştiren insanlar için kullanılan ‘omurgasız’ tabirini esneklikle karıştırmamakta fayda var. Kişisel fikrim bu ifadenin biyolojik evrimdeki sinir sistemi ve beyin gelişimi üzerinden üretilmiş olması. Konunun üstadı olan kedigillerin muazzam omurgalara sahip olmaları bu sonucu destekler nitelikte. İşte insanoğlunun sıkıntı yaşadığı nokta sanırım burada başlıyor. Omurgasıyla sadece hayatta değil, iki ayak üzerinde ve başı dik durabilmek. Peki esnemeden bunu yapabilmesi mümkün mü?
Verimli bir uykudan uyandığınızda uzun uzun esnemeyi denediniz mi hiç? Nefes alışınızın değiştiğini ve tüm algılarınızın keskinleştiğini hissettiniz mi? Peki uzun süre hareketsiz kaldıktan sonra bunu yapmakta zorlandığınızı farkettiniz mi? Bedenimizi ve zihnimizi tek yönde hareket etmeye alıştırdığımızda, oluşan sertlik bazen damarlarımızda, bazen eklemlerimizde bazen de duygularımızda ortaya çıkar. İşte esneyemediğimiz o noktada birşeyler kırılır. Değişip dönüşebilen mekanlar tasarlamadığınızda, yapınız sapasağlam ayakta dahi olsa, içinde hayatın devamlılığından söz edebilmek için belli oranda yıkılıp yeniden yapılması gerekir. Peki ya baştan ‘esnek mekanlar’ tasarlarsak?...
Bedenlerimize yaşın ve hatalı kullanımların getirdiği deformasyona rağmen (genlerimizin de hakkını yemeyelim) türlü hareketlerle yenilemeye çalışıyorsak, benzer bir çabayı zihnimiz için de gösterebiliriz. En sağlıklı ve uzun ömürlü ağaçlar, köklerinin sağlamlığı yanısıra, rüzgarda dallarını eğmeye gönüllü olanlardır. Öyleyse kendimizi ve birbirimizi kırmamak için ‘beyin jimnastiği’ çok işe yarayabilir. Haydi bir, iki, üç ve esne!
Yorum Yazın
Facebook Yorum