Gözlemlediğim kendimi farklı şekillerde yakalıyorum…
Bazen bisiklet üstünde beni; bazen ben de onu taşıyorum…
Genellikle otomobile hükmediyor; arada onun söylediklerine boyun eğiyorum…
Parktaki birkaç kişiyle bomboş şekilde oturuyorum,
Sağa-sola anlamsızca bakarken;
Ne yazmalıyım diye insanların gözlerinin ve sözlerinin derinliklerinde keşfe çıkıyorum…
Herkes çok boş, hem de inanın çok bomboş…
Bende onları gözlemleyebilmek için arada bir zamanı birlikte öldürüyorum…
Arada bir de olsa aylak aylak dolaşıyorum…
Bir an sanki evrenin tam merkeziyim, her şey benim çevremde dönüyor…
Bazen hayatta kuru boş sıfır bir iddia gibiyim…
Bilinçaltımı ölümsüz düşüncelere ulaşmak için aralıksız şekilde programlıyorum…
Okurken boş hayallerin derinliklerinde hemen uyanıp pozitifliğe dönüyorum…
Yatak odamdaki yağlıboya resimle karanlık sularla boğuşan geminin kaptanıyım,
Sonra birden çakıl taşına dönüşüveriyorum…
Işık hızında, bahçedeki turp, lahana, kabak, yoğurt, ezilmiş pestil oluyorum…
Bazen nadir siyah bir gül, mevsiminde açan nergis,
Arada bir siklamenimin en mucize rengiyim…
Hayallerim birden tutup elimden sokağa atıyor, kalabalıklarla sonsuzdan sonsuza akıyorum…
Çöp kutularını karıştırıp karnını doyurmaya çalışan yağmurda ıslanmış bir kediyim sanki…
Aç evsiz, sefil, zengin bulvarlarda çaresiz evsiz dilenci,
Kâğıt toplayıp hayatını sürdüren yarı çıplak yaşlı hasta adamı oynuyorum…
Bazen belgesellerdeki aslanın yediği domuz yavrusunun kanlar süzülen son parçasıyım…
Deliğinden burnunu çıkartan, korkarak geri kaçan vahşi farenin yerinde düşünüyorum kendimi,
Sonra birden peygamberdevesi oluveriyorum…
40-50 santimlik dilini ok gibi kullanıp yiyeceğini yakalayıp midesine indiren bukalemunum…
Kullanıp atılan, üstüne basılıp ezilen ıslak peçeteyim,
Herkesin çiğneyip geçtiği farkına varmadığı kaldırım taşıyım…
Masanın üstündeki kırmızı örtüde bir ip oluyorum,…
Suda boğulmuş yarısı çoktan çürümüş ceset, cesedin altındaki kurt,
Kurbağanın ağzındaki solucanım…
Evimin üstünden saat başı geçen dev uçaktaki en zengin yolcu,
Bazen dünyaca ünlü bir düşünür yazarım…
Bazen evrendeki en değerli mikro cosmos, Ahsen-i takvimim
Göklere ulaşıp yerdekileri selamlayan yurtsuz ruhum…
Kapımın pervazındaki bir ağaç parçasıyım,
Ondaki çivi, çivideki atom, atomdaki nöronum…
Yaşamda aşk, aşkta aranan özlenen bir sevgili,
Özgür iradesiyle ömrünü gideceği son noktaya taşımaya kararlı, savaşçı, yılmayan ölümsüz bilgeyim…
Birden duvardaki takvimi de sanki son gönüm…
Bilgisayarımın çıktısında kağıt ya da televizyon kumandasıyım…
Tüm kanallarda gösterilen öyküyüm…
Sonsuz evrende kendimin tek dostuyum…
Bazen damarlarımda akan kan, son bir nefes, basit bir hapşırık, öksürük, kesilip atılan tırnağım,
Tabağa doğradığım meyve, meyvedeki çekirdek, çekirdekteki DNA’ yım…
Her zaman odasına kapanıp intihar metinleri okuyup yazan, uygulama şekilleri düşünen insanım…
Zaman nehrinde akan bağlığım, balıkta solungaç, ağaçtaki salıncak, salıncaktaki ip, belki de ipteki intihar eden canım…
Yorum Yazın
Facebook Yorum