Son zamanlarda dikkatimi çeken haber başlıklarıyla başlamak istiyorum.
Maçka Parkı’nda köpeğinin tasmasız gezdiren bir maganda, kendisini uyaran bir kadını öldüresiye dövdü.
2024 yılında 283kadınımız öldürüldü
“Narin bebek” olayını artık hepimiz biliyoruz.
Kadın şiddeti, trafik terörü, yargı sistemin verdiği cezayı beğenmeyip, kendince adaletini sağlayanlar. Hırsızlık şebekelerinin hali…
Kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili kişilerin söylemlerini duyduğumda ise ( ki haber değeri taşır.) “hadi canım bu kişi bu sözü söylemiş olamaz deyip” videoyu izleyip dudak okumaya başladım. Gerçek bir video mu diye? Gerçek olduğunu anladığımda hayal kırıklığına uğramıyor değilim.
TV’lerdeki gündüz kuşağındaki evlilik, temizlik ve yemek programları, mantık dışı denilebilecek tarzda aile ilişkilerini yansıtan canlı yayınlarla dolu. O noktalara baktığımda ise gördüğüm; saygısızlık, üslup bozukluğu, nezaketten ve görgü kurallarından yoksun davranışların hüküm sürdüğü.
Dizilere gelince, toplumsal değerlerin hiçe sayıldığı, şiddetin, entrikanın, aşırı lüksün, kendi adaletini kendi sağlayan bireylerin yansıtıldığı bir ortam.
Ana haberler artık gerçekten korkunç bir hal almış durumda. Haberleri izleyince çok şükür bugüne de sağ salim atlattık diye dua eder durumdayım. Haberlerin adı “Allah’ına şükret bak milletin başına ne gelmiş?” koymalılar diye düşünmeden edemiyorum.
Karıncanın yuvası bozulmasın diye yol değiştiren vicdanlı bireylerken hangi ara bu hale geldik anlamakta güçlük çekiyorum.
Öğrenmenin en iyi yolu görerek öğrenmektir. Bu konularda fazlaca görsel materyal mevcut ne yazık ki. Girdiğimiz tüm ortamlarda hemen hepimiz, toplumun içinde olduğu durumu, kötülükleri, insanın insana yaptığı zulmü konuşuyoruz. Ayıplayıp kınıyoruz. İş kendimize geldiği zaman farkına varmadan da olsa o eleştirdiğimiz davranışı uyguluyoruz. Neden mi? İzlediğimiz diziler, haberler, gördüklerimizden kaynaklı olarak tabi ki. Farkına varmadan yanlış dediğimiz davranışı içselleştirip zamanı geldiğinde uyguluyoruz. Çünkü o davranışa böyle tepki verilir diye kodlamış durumdayız. Yani görerek öğrenmişiz demek ki.
Sürekli olarak gördüğümüz, duyduğumuz şeyler normalleştiriliyor. Böylelikle normallik algımız değişmiş durumda.
“Toplum nasıl düzelir?” sorusunu sürekli birbirimize soruyoruz. Aslında çok da zor değil bunun cevabı. “bozulduğu gibi” yani “ görerek” düzelir. Ana akım medyada yayınlanan dizilerin, haberlerin içeriğini düzeltip, yanlış kapan kişilerin doğru cezalar aldığını gösteren, doğru davranışların yayınlandığı kamu spotlarıyla desteklenen, adalet sisteminin doğru işlediği bir yönetim şekli ile. Tabi ki toplumun birçok dinamiği var tek başına şunla olur denemez.
Şuanda toplum olarak görerek öğrenme yönteminden olumsuz olarak etkilenmiş durumdayız. Bu durum tersine çevrilemez diye bir kural yok.
Örf, gelenek ve göreneklerimizin doğru anlatıldığı, insana, doğaya ve canlıya saygıyı, aile içinde ve toplumda iletişim halindeyken doğru üslubun kullanıldığı kamu spotlarının yayınlanması, bizlerin kendini tutum ve davranışlarını düzeltmesi için birer örnek olacaktır.
Gerçek bir düzelme nasıl olur bilmiyorum? Bizlerinde duyarsızlaştığını belirtmeden geçemeyeceğim. Hepimiz iyi insan olmak için kendimizce çaba halindeyiz. Ancak duyduğumuz, izlediğimiz bir başkasının uğradığı zulüme de sessiz kalıyoruz. Belki vurdum duymazlaşıyoruz belki önemsemiyoruz belki de korkuyoruz. Sessiz kalmamızın birçok sebebi var. Ardından “çocuklarımız böyle bir dünyada mı yaşayacak?” sorusunu soruyoruz.
Bir nesil gitti. Kurtulur mu bilinmez. Ama biz farkında olan ebeveynler olarak; her şeyden önce kendi tutum ve davranışlarımızı düzeltip, dönemsel olarak çağa ayak uydururken, saygıyı, doğruluğu ve dürüstlüğü bununla birlikte üretmenin önemini çocuklarımıza aktaracağımız günler içinde olalım.
Saygılarımla,
Yorum Yazın
Facebook Yorum