TBB Başkanı Alpaslan Çakar, “Finans sektörü, hem iklim değişikliğine neden olan, hem de bu değişimden etkilenen kırılgan sektörlere finansman sağlaması nedeniyle iklim risklerine yüksek oranda maruz kalmaktadır” dedi.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı Başkanı Alpaslan Çakar, Uluslararası Finans Enstitüsü (IFF) ve TBB iş birliğiyle düzenlenen Sürdürülebilir Finans Forumu’nun açılışında konuştu.
Finans sektörünün, hem iklim değişikliğine neden olan, hem de bu değişimden etkilenen kırılgan sektörlere finansman sağlaması nedeniyle iklim risklerine yüksek oranda maruz kaldığını vurguladı.
Türk bankacılık sektörünün, sürdürülebilirlik ilkelerini en erken uygulamaya alan sektörler arasında yer aldığını söyleyen Çakar, ‘Sürdürülebilirlik Odaklı Yaklaşımın’ önemi arttıkça, bankaların bu alandaki rolünün de giderek daha kritik bir hal aldığını vurguladı.
Çakar, Türk bankacılık sektörünün bu konuda üzerine düşen görevi ziyadesiyle yerine getireceğini belirtti.
Son yıllarda dünyada yeni ve farklı sorunların yaşandığı bir dönemin yaşandığına işaret eden Çakar, jeopolitik gelişmeler, pandemi ve bölgesel gerginliklerin küresel finans sisteminin dinamiklerini değiştirdiğini belirten Çakar, “Özellikle salgın sonrası dönemde tedarik zincirlerinin aksaması, arz-talep dengesizlikleri, enerjideki fiyat artışları, iklim değişikliği gibi faktörler dolayısıyla küresel enflasyon yaşandı” dedi.
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinden bağımsız olarak özellikle Avrupa ve ABD’de bankacılık sektöründe zorluklar yaşandığını belirten Çakar, “Krizler yeni düzenlemeleri ortaya çıkarırken finansal sisteme ilişkin risk kavramının da değiştiğini de görüyoruz. Salgının yaralarının sarılması ve özellikle hizmetler sektörü başta olmak üzere ekonomik aktivitedeki toparlanmanın sağlanması amacıyla, kamu otoritelerince atılan adımlar ve destekleyici tedbirler gelişmiş ülkelerde borçluluk oranlarının da yükselmesine yol açtı. Yaşadığımız bu gelişmeler sonucunda politika yapıcıları tarafından ciddi önlemler alınmış ve bu yönde atılan adımlar çözüm yolunda önemli fırsatlar getirmiştir” ifadelerini kullandı.
“Sera gazı emisyonunun artmasının ciddi ekonomik maliyetlere yol açacağı öngörülüyor”
Dünya genelinde yaşanan olumsuz gelişmelerin yaşattığı stresle birlikte çevre kirliliğine dair kaygıların ve çevreyi koruma yönündeki çabaların arttığını belirten Çakar, iklim değişikliği ve düşük karbonlu ekonomiye geçiş konusunda yapılan çalışmaların ortaya koyduğu iki ana noktaya dikkat çekti. Çakar, şunları kaydetti: “Birincisi; şu anda yapılan ekonomik analizler, sera gazı emisyonunun mevcut artış eğiliminin devam etmesi durumunda yüksek fiziksel zararlar ve ciddi ekonomik maliyetlerin ortaya çıkacağını öngörmektedir.
İkincisi, iklim değişikliğiyle mücadele ve daha sürdürülebilir bir ekonomiye geçişin, bölgeler, sektörler, firmalar ve özellikle daha kırılgan konumda bulunan bireyler açısından oldukça farklı etkilere sahip olacağı düşünülmektedir.
Finans sektörü, hem iklim değişikliğine neden olan, hem de bu değişimden etkilenen kırılgan sektörlere finansman sağlaması nedeniyle iklim risklerine yüksek oranda maruz kalmaktadır.
Belirtilen zararları asgari düzeye indirmenin yolu, birlikte proaktif önlemler alacak şekilde hedef odaklı hareket etmektir. “Hatırlanması gereken finans sektörünün sürdürülebilir bir dünyanın gelişmesi için kritik bir öneme sahip olduğudur.”
“Günümüz dünyasında ekonomik sürekliliği ve büyüme potansiyelini korumak adına kademeli ve düzenli bir yeşil dönüşüm zorunludur” diyen Çakar, “Bahsi geçen dönüşümün başarısı, bu alandaki yatırımların hayata geçirilmesine bağlıdır. Şu anda, yeşil projelere yönelik finansman büyük oranda sınırlı bir alana odaklanmış ve esas olarak gelişmiş ekonomilerde yoğunlaşmıştır.
Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde yeşil finansman olanaklarının artırılması hayati önem taşımaktadır. Bu ortamda, hükümetlerin liderliğinde, ilgili tüm paydaşların yeşil dönüşüme aktif olarak katkıda bulunmasına ihtiyaç vardır. Türkiye’nin yeşil dönüşüm sürecinde oynadığı rol ve attığı adımlar, Ulusal Katkı Beyanımız vb. çeşitli politikalar ve uluslararası iş birlikleri ile şekillenmektedir. Ülkemiz sürdürülebilir kalkınma ve çevre dostu teknolojilere geçiş yapmayı hedeflemekte, bu doğrultuda önemli girişimlerde bulunmaktadır. Adil ve kapsayıcı yeşil dönüşümün gerçekleşme sürecinde finans sektörünün dönüşümde liderlik üstlenmesi kritik öneme sahiptir” şeklinde konuştu.
Finans sektörünün, bilinçlendirici rol ile tüm paydaşları farkındalık sahibi olmaya yönelterek; dönüşümün daha sağlıklı, hızlı ve az maliyetli olmasına katkıda bulunacağını ifade eden Çakar, “Özetle, yeşil dönüşüme aracılık eden finans kurumları sundukları ürün ve hizmetlerle tüm kesimleri sürdürülebilirlik konusunda adım atmaya teşvik etmektedir. Türkiye Bankacılık sektörü, finansal kaynakların toplanması ve kullandırılmasındaki aracılık işlevinde olduğu gibi, iklim risk ve fırsatlarının doğru yönetilmesinde de dünyada ve Türkiye’de özel bir role sahip olduğundan, bankaların sorumluluk alanlarındaki konularda sürekli yeni adımlar atılmaktadır” dedi.
Bu çerçevede, 2009 yılında Türkiye Bankalar Birliğinde Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu’nu (SÇG) 2009 yılında oluşturduklarını hatırlatan Çakar, “Bankalarımızın temsilcilerinden oluşan bu ekip, iklim değişikliğiyle ilgili finansal riskleri proaktif bir şekilde ele almakta ve sürdürülebilir finans ve iklim riski alanlarında düzenleyici girişimlere rehberlik etmektedir. Finans sektörü olarak iklim değişikliği sorunları konusunda yurtiçi ve yurtdışında bulunan kurumlar, düzenleyici kuruluşlar, üyeler ve reel sektör temsilcileri ile tam bir uyum içerisinde çalışıyoruz. Ülkemizde Yeşil Dönüşümün gerçekleşebilmesi için kamu kurumlarıyla düzenleyici çerçevenin oluşturulması, uluslararası uygulamalarla uyumlu ulusal taksonomi ve yeşil varlık oranı çalışmaları ile iklim risklerinin sayısallaştırılması konularında öneriler hazırlıyoruz.
Yeşil finansmanın geliştirilmesine yönelik kredi ve borç mekanizmaları ile iklim risklerinin ölçülmesi ve yönetilmesine ilişkin rehberler hazırlıyoruz” diye konuştu.
Yorum Yazın