Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) tarafından düzenlenen söyleşi programının konuğu Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu oldu.
Söyleşi programı öncesinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu, Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan tarafından makamında ağırlandı. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Şehit Piyade Teğmen Bekir Can Kerek Konferans Salonu’nda düzenlenen söyleşi programı PAÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kutluhan tarafından yapılan açılış konuşması ile başladı.
Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, yaptığı konuşmada şunları kaydetti: “Bugün Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Sayın Seyfullah Hacımüftüoğlu’nun söyleşisi ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyemiz Prof. Dr. Nigar Değirmenci’nin profesörlük cübbe giyme törenini gerçekleştireceğiz. Bu tören belki de üniversiteler tarihinde ilk defa öğrencilere açık şekilde yapılacak. Bizim genel teamülümüz, profesörlüğe hak kazanmış Hocalarımıza Yönetim Kurulu Üyelerimizin önünde cübbe giydiriyoruz ve onlara profesörlük unvanından sonra yapacağı bilimsel çalışmaların neler olacağını soruyor ve kayda alıyoruz. Sayın Büyüğümüzün önerisiyle bu törenin burada yapılması, öğrencilerimizin de görmesi çok önemli. Öğrencilerimiz de böylelikle profesörlük unvanına dair merak ettikleri soruların da cevaplarını görmüş olacak. Yönetim Kurulu Üyelerimize de burada oldukları için çok teşekkür ediyorum. Profesörlük, bilimsel kariyerin son basamağıdır. Ama bir bilim insanı, gerçekten bilim insanıysa, unvanların bir değerinin olmadığını, hayatı boyunca toplumun ve insanlığın problemlerine çözüm aramaya devam etmesi gerektiğini bilir. Öğrencilerimiz için profesörlük sürecinin nasıl gerçekleştiğini de açıklayayım: Profesörlükten önceki basamak doçentliktir. Doçentliği, Üniversitelerarası Kurul veriyor, kadrosunu ise biz veriyoruz. Doçentlikten sonra beş yıl geçmesi gerekiyor. Beş yıl geçtikten sonra Üniversitemizin, fakültemizin bilimsel akademik değerlendirme kriterlerini dolduran her profesör adayı, profesör olma hakkına sahip oluyor. Bunun kararını önce fakülte veriyor. Sonra Rektörlük olarak biz jüri oluşturuyoruz. Jüriler değerlendirme yapıyor. Rektörlük Yönetim Kurulu kararı neticesinde de atamayı gerçekleştiriyoruz. Ahilik sisteminin aşağı yukarı aynısıdır. Yani bir profesör, kendi fakültesinde kabul edilmiş, Üniversitenin en yüksek organında kabul edilmiş ve kendi alanındaki profesörler tarafından da refere edilmiş olarak bu unvanı alıyor. Dolayısıyla bu unvan gerçekten çok kıymetlidir. Nigar Hocamızı tekrar kutluyorum. İnşallah topluma, insanlığa ve ülkemizin tüm bilimsel hayatına büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterimiz başta olmak üzere, katılımlarınız için çok teşekkür ediyorum.”
Açılış konuşmasının ardından Pamukkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nigar Değirmenci profesörlük cübbesini Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu ve Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan tarafından takdim edildi.
Cübbe giyme töreninin ardından Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirildi. Hacımüftüoğlu ‘Türkiye Neden Hedeftir?’ başlıklı söyleşisine, Türkiye’nin hedef olduğu nedenleri, stratejik konumu ve önemi açısından, Anadolu’nun Asya ve Avrupa arasındaki köprü olması dışındaki kıymetli olmasındaki nedenin Doğu Roma’nın Ortodoks dünyası için merkezi ve kutsal olmasından kaynaklandığını ifade ederek başladı. Hacımüftüoğlu, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Niçin bu terör örgütlerini Batılı ülkeler destekler? Çünkü bu örgütler proje örgütlerdir. Proje varsa bu terör örgütlerinin sahibi de vardır demektir. Bu sahipli örgütler Anadolu’da istikrarsızlığın temelini oluşturmaktadırlar. Çağdaş Haçlı seferleri bu örgütler üzerinden yapılmaktadır. Bir istikrarsızlık unsuru oluşuyor nedeni de şu: Doç. Dr. Uygur Kocabaşoğlu “Anadolu’daki Amerika” adlı kitabında 1820’de ilk misyonerleri İzmir’den limana indirerek başlayan harekete bağlar. Amerika’dan çıkıyorlar, geliyorlar Anadolu’yu Protestanlaştırma faaliyeti için. Özetle, bu misyonerler raporlarında diyorlar ki: Müslümanlardan Protestan olmaz. İkinci aşama, Rumlardan Protestan olmaz. Üçüncü aşama sadece Ermenilerden bir Protestanlık sinyali görüyorlar ve onlara çalışmaya başlıyorlar. Neticede bunun üzerinden yürüttükleri faaliyetlerde okullar ve hastaneler üzerinden Türkiye’de yapılanıyorlar. Osmanlı döneminde kamuya sadık bir toplum olan Ermeni kavmi, bir anda hain kavim haline dönüyor. Netice itibarıyla ayrılıkçı, bölücü, toprak istilacı bir kavim haline dönüyor. Bu çalışma bilesiniz ki, 1820’deki misyonerlerin gelişi ile başlamış bir harekettir. Şimdi Anadolu, hakikaten biraz inceleyince görüyoruz ki, Ortodoks dünya için son derece tehlikeli. Bu kadar kutsal bir coğrafya kendi açık sınırlarından işgal altındadır ve yeniden fetih edilmesi lazımdır. Bu konu için zayıflatıcı bir konuma getirmektir. Anadolu kutsiyeti dolayısıyla hedeftir. Batı böyle düşünürken bir yandan da mesela Rusya, Ortodoks Slav kavimlerini tek bir çatı altında yani Rus hâkimiyeti altında toplamayı amaç edinmiş, bu kavimlerin siyasal dayanışmasını sağlamaya yönelmiş olan hareket olan Panslavizm’in merkezidir. Onların hedefi de İstanbul’dur. İstanbul merkezli Slav ırkı öncülüğünde ve Ortodoks bir yapıdaki dünya hâkimiyeti teorisine mahkûm Panslavizm’dir. Bir milliyetçi Rus için İstanbul’un ismi aslında Çargrad’dır yani Çarın şehri. Anadolu, kutsiyeti nedeniyle hedeftir. Ortodoks dünya için en kutsal yerlerinden birisi de Denizli’dir. İnanç turizmini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir. İnanç turizmine gelenler nedense Türkiye’deki yedi kiliseyi gezerler. Üçü İzmir’de, üçü Manisa’da, biri Denizli’dedir. Bu kiliseleri gezerler ama bizim camilerimizi, diğer tarihi yapılarımızı gezmezler. Kavgalar, gürültüler hep bunun üzerinedir. Şu anda Gazze’de gördüklerimiz de aşağı yukarı bu bağlamdadır yani ana düşünce burası bize vaat edilmiş topraktır, öyleyse biz bunu alalım. Nerede yazıyor? Tahrip edilmiş kutsal kitaplarında. Adam ona iman ediyor, gereğini yapıyor. Yaşadıklarımızın çoğu bu bahsettiğim argümanlar üzerine kuruludur.”
Söyleşi programı, öğrencilerden gelen soruların yanıtlanması ve ardından Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan tarafından günün anısına Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu’na plaket ve hediye takdimi ile sona erdi.
Yorum Yazın