Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: ”Kudüs Müslümanlarındır, Filistin ve Gazze Müslüman yurdudur, kıyamete kadar da öyle kalacaktır”
GENELDiyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "Emperyalistlerin desteğini arkasına alarak Gazze’de binlerce masum insanı acımasızca katleden terör şebekesi İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılara derhal son vermelidir. Topraklarının işgal ve istila edilmesine karşı kahramanca direnen Filistin halkının verdiği mücadele, din, ahlak ve uluslararası hukuk açısından meşru ve onurlu bir mücadeledir. Açıkça bilinmelidir ki Kudüs Müslümanlarındır, Filistin ve Gazze Müslüman yurdudur ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır" dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İstanbul’da düzenlenen “Dünya İslam Bilginleri İstişare Zirvesi’nin” kapanış oturumuna katıldı. Çok sayıda Müslüman ülkeden din adamını bir araya getiren zirvenin 9 maddelik sonuç bildirgesini açıklayan Erbaş, Filistin coğrafyasında 75 yıldır sapkın bir inanç ve kirli bir siyasetle gerçekleştirilen insanlık dışı siyonist politikalar ve uygulanan soykırımın, tüm dünyayı bir felakete sürüklediğini belirtti. Aileyi olumsuz etkileyen yaklaşımlara karşı kolektif bir duruş sergileyerek aileyi korumak ve güçlendirmek için küresel boyutta etkin çalışmalar yapmanın zorunluluğuna dikkat çeken Erbaş, medya enstrümanlarını kullanarak gençlerin zihin ve gönül dünyalarında büyük tahribatlar oluştuğuna dikkat çekti.
“Açıkça bilinmelidir ki Kudüs Müslümanlarındır”
Açıkladığı sonuç bildirgesinde Filistin’deki katliama değinen Erbaş, “Filistin coğrafyasında 75 yıldır sapkın bir inanç ve kirli bir siyasetle gerçekleştirilen insanlık dışı siyonist politikalar ve uygulanan soykırım, tüm dünyayı bir felakete sürüklemektedir. Emperyalistlerin desteğini arkasına alarak Gazze’de binlerce masum insanı acımasızca katleden terör şebekesi İsrail, Filistinlilere yönelik saldırılara derhal son vermelidir. Topraklarının işgal ve istila edilmesine karşı kahramanca direnen Filistin halkının verdiği mücadele, din, ahlak ve uluslararası hukuk açısından meşru ve onurlu bir mücadeledir. Bu asil mücadeleyi her bakımdan desteklemek ve yaşanan soykırımı durdurmak için maddi-manevi mücadele etmek, her Müslüman için iman ve kulluk sorumluluğudur. Açıkça bilinmelidir ki Kudüs Müslümanlarındır, Filistin ve Gazze Müslüman yurdudur ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Gazze’de uygulanan siyonist vahşete karşı, akademi dünyasından sivil toplum örgütlerine, farklı din mensuplarından sanat ve siyaset çevrelerine kadar tüm dünyada milyonlarca insanın sesini yükseltmesi, insanlığın geleceği adına umut vericidir. Tüm engellemelere rağmen dünyanın birçok yerinde gerçekleştirilen Filistin’e destek yürüyüşleri, küresel maşeri vicdanın zulme ve soykırıma galip geleceğini müjdelemektedir. Vicdanlarının sesine kulak vererek siyonist barbarlığa karşı insan onurunu, adalet ve merhameti savunan insanların bu asil ve duyarlı tavırları, her türlü takdirin üzerindedir. Hukuku, ahlakı, insan onurunu hiçe sayan ve birlikte yaşama imanını yok etmeye çalışan siyonist tehdidin bertaraf edilmesi için söz konusu duyarlılığı artırma yönünde daha fazla çaba sarf edilmesi elzemdir” dedi.
“İslam’ın aydınlık yüzünü karalamaya çalışan bu terör örgütleri bütün Müslüman varlığı için küresel bir tehdittir”
İslamofobinin kaygı verici boyutlara ulaştığını dile getiren Erbaş, “Müslüman karşıtlığıyla tebarüz eden bir ırkçılık türü olan islamofobi, fiili bir İslam düşmanlığına dönüşerek bazı bölgelerde kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır. Bu durum, politik duyarsızlıklardan beslenen ve ardında kirli çıkar ilişkileri barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur. Bir inancın kutsallarına, sembollerine, mabetlerine, mensuplarına saldırmak tam anlamıyla bir insanlık suçudur ve asla kabul edilemez. İslam düşmanlığının yaşandığı ülkelerin yöneticileri söz konusu davranış ve eylemlerin önüne geçmek ve Müslümanların temel hak ve özgürlüklerini korumak için her türlü tedbiri almakla sorumludur. Müslüman ülke ve topluluklar, İslam düşmanlığı ile mücadeleye güçlü ve kararlı şekilde devam edecektir. İslam coğrafyasında, fitne, tefrika ve anarşi unsuru olan ve farklı isimlerle ortaya çıkan terör örgütleri, İslami kavramları ve insani değerleri istismar etmektedir. Söz ve eylemleri ile sürekli Müslümanları hedef alan ve İslam’ın aydınlık yüzünü karalamaya çalışan bu terör örgütleri yeryüzündeki bütün Müslüman varlığı için küresel bir tehdit ve musibettir. Söz konusu anlayış ve gruplara karşı bütün Müslümanların bilinçli ve özverili biçimde ve işbirliğiyle mücadeleye devam etmeleri önemlidir. Bilinmelidir ki güven ve huzur ortamını bozmaya dair hiçbir söylem, eylem, tutum ve davranışın İslam’dan referans bulması asla mümkün değildir” dedi.
“Ailenin korunmasına yönelik çalışmalar hayati öneme sahiptir”
Erdemli ve huzurlu bir toplumun ve hayatın inşasında ailenin vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu belirten Erbaş, “İnanç, kültür ve ahlak alanında birtakım yanlış ve sapkın akımlar, medya enstrümanlarını kullanarak gençlerin zihin ve gönül dünyalarında büyük tahribatlar oluşturmaktadır. Zararlı alışkanlıklar, bağımlılıklar, batıl akımlar, sapkın yönelişler, dijital ortamların olumsuz etkileri ve bilhassa gençlerin yalnızlığını ve çaresizliğini istismar eden illegal yapıların faaliyetleri, yaşanan krizleri içinden çıkılamaz hale getirmektedir. Bu çerçevede bütün insanlığın huzuruna katkı sunacak hak, adalet, merhamet ve barış mefkûresine, sahih bir inanca, bilgi, bilinç ve güzel ahlaka sahip nesillerin yetişmesi için daha çok gayret göstermek bir zorunluluktur. Bu bağlamda gençlerimizin hayata bakışlarını olumsuz etkileyen, maddi-manevi gelişimlerine zarar veren akımlar, fikirler, yapılar ve alışkanlıklara karşı onların yanında olmak; gençleri bilinçlendirmek, korumak ve desteklemek için güçlü politikalara ve ortak çalışmalara ihtiyaç vardır. Erdemli ve huzurlu bir toplumun ve hayatın inşasında ailenin vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu açıktır. Zira aile, inanç, ahlak ve ibadet eğitiminde en temel mektep ve en güçlü merkezdir. Ancak, günümüzde yerleşik olan her değeri önemsizleştiren, yok sayan, darmadağın eden küresel meydan okumalar karşısında aile kurumunun ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla bugün ailenin korunmasına, güçlendirilmesine ve desteklenmesine yönelik çalışmalar hayati öneme sahiptir. Aileyi olumsuz etkileyen, zayıflatan ve işlevsiz hale getiren anlayış ve yaklaşımlara karşı kolektif bir duruş sergileyerek aileyi korumak ve güçlendirmek için küresel boyutta etkin çalışmalar yapmak bir zorunluluk haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.
İlginizi Çekebilir